Kalbinize önem verin, içinde sevdikleriniz var..

Bu alanda kısaca mesleki hedef veya hizmet kalitenizden bahsedebilir, firmanız var ise kısaca tanıtabilirsiniz. Slayt alanının üstünde olmasından dolayı fazla uzun olmamasında fayda var. Kendinizi detaylıca tanıtan kısım daha aşağıdadır.

Op. Dr.  İsim Soyisim Kimdir?

Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit. Ut iaculis varius tincidunt. Sed consequat nulla ex. Donec ut tincidunt nisi. Etiam dui felis, egestas non ornare vel, convallis nec dolor. Curabitur tincidunt nisi dictum ligula imperdiet fringilla. Ut malesuada, quam a malesuada lacinia, dui augue eleifend justo, quis cursus mi turpis vulputate risus. Fusce tristique ante quam, a ultricies dolor varius ac. Mauris cursus magna in vestibulum mattis. Integer quis tristique augue, vel ornare elit. Nulla vulputate odio iaculis, vulputate nisi ut, lacinia velit. Integer semper feugiat vulputate. Phasellus metus risus, commodo eu tempus nec, condimentum sit amet eros. Vivamus non nibh ante. In porttitor eu eros accumsan venenatis. Donec ac accumsan magna. Praesent purus metus, ullamcorper sed faucibus non, bibendum ut eros.

  • Sed id placerat ex, vitae maximus justo.
  • Suspendisse sit amet eros at diam dictum rhoncus id ut tortor.
  • Curabitur eu porta orci. Nam ut vehicula odio.

Kalp Hakkında

Kalp Kapakları
Kalp dört odacıktan oluşur: üst kısımda iki kulakçık (sağ ve sol atrium) ve kulakçıkların altında iki karıncık (sol ve sağ ventrikül). Kulakçıklar ile karıncıklar arasında ve karıncıklarla buradan çıkan damarlar arasında kapaklar bulunur. Kapaklar, kanın tek yönlü akmasını, dolayısıyla kanın geri kaçışını engellemeye yarar. Kapaklar, kanın karıncıklara tek yönlü girişini sağlarken tek yönlü de çıkışını sağlarlar.

Her kapak (2 yaprakçıktan oluşan mitral kapak hariç) 3 yaprakçıktan oluşur. Bu dört kalp kapak şunlardır:

Kalp Damar Cerrahisi Kalp Kapakları

Triküspit kapak: sağ kulakçık ve sağ karıncık arasında bulunur.
Pulmoner kapak: sağ karıncık ile pulmoner arter (akciğer arteri) arasında bulunur.
Mitral kapak: sol karıncık ve sol kulakçık arasında bulunur.
Aort kapağı: sol karıncık ile aort arasında bulunur.
Kalp kapakları nasıl çalışır?

Kalp kası kasılıp gevşedikçe kapaklar açılır ve kapanır. Bu şekilde kan karıncıklara ve kulakçıklara dönüşümlü olarak dolar. Aşağıda kalbin sol tarafındaki kapakların nasıl çalıştığı anlatılmıştır:
Sol karıncık gevşedikten sonra aort kapağı kapanır ve sol kulakçıktan sol karıncığa kan akışını sağlamak için mitral kapak açılır.
Sol kulakçık kasılır ve sol karıncığa daha fazla kan akışı olur.
Daha sonra sol karıncık kasılır, mitral kapak kapanır ve böylece kanın tekrar sol kulakçığa kaçması önlenir. Aynı zamanda aort kapağı açılır, böylece kan aortaya atılır. Daha sonra sol karıncık gevşer aort kapağı kanın sol karıncığa geri kaçmasını engellemek için kapanır ve böylece döngü devam eder.
Benzer olaylar sağ tarafta, triküspit kapak ile pulmoner kapak arasında olur.

Kalp kapak hastalığı nedir?

Kalp kapaklarındaki hastalıklar büyük oranda romatizmal kalp hastalığı sonucu oluşur. Bunun dışında, kapakların yapısal bozuklukları, kalp boşluklarının genişlemeleri, kalp damar hastalıkları, iltihabi hastalıklar da kapak hastalığına neden olabilir. Kalp kapaklarında iki türlü bozukluk olabilir:
Kapak Yetmezliği: Kapakçıklar tam olarak kapanmaz; böylece yalnızca ileriye doğru akması gereken kanın bir kısmı da geriye doğru kaçar. Dolayısıyla kalbin yaptığı işin bir kısmı boşa gitmiş olur. Böylece kalbin yükü artar. Kapak yetmezliği fazla miktarda olursa kalp yetmezliğine neden olabilir.
Kapak Darlığı: Kapaklar arasındaki açıklık daralır, böylece kalbin diğer boşluklara veya damarlara kan göndermesi zorlaşır. Kalp bunu başarmak için daha fazla güç harcar. Darlık oranı fazla olursa kalpten atılan kanın azlığına bağlı şikayetler ortaya çıkar ve yine kalp yetmezliği oluşabilir.
Bazı durumlarda aynı kapakta hem darlık hem de yetmezlik olabilir.
Kalbin Atardamarları
Kalp de tıpkı diğer organlarda olduğu gibi hücrelerden oluşur ve oksijenlenmesi / kanlanması gerekir. Her ne kadar kalbin her dört odacığı kanla dolu olsa da kalp beslenmesini kendi içindeki kanla değil; aort damarından ayrılan sağ ve sol kalp atardamarlarından (koroner arterler) beslenir. Başlangıçta 2 ana dal halindedir:
sağ koroner arter (right coronary artery veya kısaca RCA) ve
sol ana koroner arter. Sol ana koroner arter ise kısa bir segment sonrasında 2 ye ayrılır:

sol ön inen arter (left anterior descending veya kısaca LAD),
sirkumfleks arter (circumflex artery veya kısaca Cx).
Dolayısıyla, kalbi 2’si solda, biri sağda olmak üzere 3 atardamar besler.

Sağ koroner arter kalbin arka yüzünü ve sağ ventrikülü kanlandırır. Kendisinden; akut marjin, sol ventrikül, sinüs düğümü arteri gibi dallar çıkarlar. Bazen posterior descending dalını da verir.

Cx arter ise atrium (kulakçık) ve ventriküllerin (karıncık) arasından dolanıp kalbin arkasına yönlenerek kalbin yan ve arkasını kanlandırırlar. Kendisinden çıkan yan dallara obtus adı verilir. Bazen posterior descending dalını da verir.

LAD ise kalbin ön yüzünde yukarıdan aşağıya doğru uzanır. Kalbin ön yüzünü kanlandırır. Kendisinden çıkan dallar diagonal ve septal dallar olarak adlandırılır. Kalp kasının en büyük bölümünü sulayan damardır, dolayısıyla kalbin en önemli damarıdır. Bu damara bağlı miyokart infarktüslerinde kalp kası hasarı daha büyük olur.

Sağ koroner arter, sağ kulakçık ve karıncığı ve iki karıncık arası bölmenin arka kısmını besler.

Sirkumfleks arter, sol kulakçığı, sol karıncığın yan ve arka kısımlarını kanlandırır.

Sol ön ninen arter ise sol karıncığın ön yüzünü ve iki karıncık arası bölmenin ön kısmını besler.

Bu damarlar tıkandığı zaman (miyokart infarktüsü veya kalp krizi) kanlandırdıkları kalp bölgelerinde harabiyet ve buna bağlı kasılma bozuklukları oluşur.

Kalbi besleyen bu damarların açık kalması son derece önemlidir. Ateroskleroz (Koroner arter hastalığı) dediğimiz hastalıkta bu damarlarda plak dediğimiz yapılar oluşur ve bunlar zamanla ilerleyip darlık ve tıkanıklıklara yol açarak kalp kasının beslenmesinin bozulmasına ve dolayısıyla ciddi problemlere neden olabilirler.
Kalbin İletim Sistemi
Kalbin kasılarak kendisine gelen kanı pompa gibi davranarak fırlatması elektrik akımları sayesinde kasılması ile olur. Bu akımlar milivoltlar düzeyindedir. Bu akımlar ancak özel cihazlarda yükseltilerek (amplifiye edilerek) kayıt edilebilir hale getirilebilir (elektrokardiyogram veya EKG)

Burada kalbin ön bölümü çıkarılmış halde, sarı ile gösterilen iletim sistemini görüyoruz. İletim sistemini, kalbin içinde elektriksel uyarıların çok hızlı hareket ettiği “otoban yollar” olarak düşünebiliriz. Uyarı ilk olarak sinoatrial düğümden çıkar atriumları (kulakçıklar) dolaştıktan sonra atrioventriküler düğüme gelir ve burada biraz bekledikten sonra aşağı inerek ventrikülleri (karıncıkları) uyarır.

Bir kalp atımı, kalbin sağ kulakçığının üst taraflarında bulunan ve sinoatrial (veya sinüs) düğüm adı verilen özelleşmiş bir hücre demetinden oluşan bölgenin elektriksel bir uyarı çıkarması ile başlar. Bu bölge kalbin doğal pili olarak bilinir (pacemaker).

Sinüs düğümünden çıkan bu uyarı kalbin her iki kulakçığı boyunca ve aşağıya doğru yayılır ve kulakçıklar kasılarak içlerindeki kanı karıncıklara gönderirler. Daha sonra uyarı kulakçıklar ile karıncıklar arasında bulunan başka bir özel bölgeye; atrioventriküler (AV) düğüme gelir. Elektrik iletisi karıncıklara ulaştırılmadan önce atrioventriküler düğümde kısa bir süre bekletilir. Böylelikle kulakçıklarla karıncıklar aynı anda kasılmaz.

Kulakçıkların kasılması bittikten sonra His-Purkinje sistemi adı verilen bir elektriksel ağ ile uyarı tüm karıncıklara yayılır ve kasılarak içlerindeki kanı akciğerlere ve aort yoluyla vücuda pompalarlar.

Sinüs düğümü tekrar başka bir uyarı çıkararak yeni bir döngüyü başlatır. Normalde sinüs düğümünden dakikada 60-100 cıvarında uyarı çıkar. Bu da kalp hızını oluşturur.
Genel Anatomi
Kalp, göğüs ön duvarı arkasında, orta kısımda iki akciğer arasında yer alır. Kas dokusundan oluşmuştur. Temel işi kanı pompalamak olan hayati bir organdır.

Kalbin ön taraftan görünümü

Kalbin ön taraftan görünümü; sol ventrikül (karıncık), sağ ventrikül (sağ karıncık) ve sağatriumun (sağ kulakçık) ön kısımları çıkarıldıktan sonra
Sağda ve solda birer kulakçık (atrium) ve karıncık (ventrikül) olmak üzere dört boşluktan oluşur. Sağdaki kulakçık ve karıncığı triküspit kapak; soldaki kulakçık ve karıncığı ise mitralkapak ayırır. Kalbin sol karıncığının bitimi ile kalpten çıkan ve insanın en büyük atardamarı olan aort damarının başlangıcı arasında aort kapağı vardır. Benzer olarak pulmoner kapaksağ karıncık ile pulmoner damar arasındadır. Kalbin sağ sistemine tüm vücuttan gelen kanı toplayan damarlar (vena cava inferior ve vena cava superior) açılır. Bu kan akciğer atardamarı (Pulmoner arter) ile sağ sistemden ayrılır. Akciğerlerden akciğer toplardamarları (pulmoner venler) ile dönen kan, sol kulakçık ve sol karıncığı dolaşarak aort damarları ile tüm vücuda pompalanır.
Kalbin dış yüzünü perikard denilen çepeçevre bir zar kaplar. Bu zar ile kalp arasında, kalbin çalışırken rahat hareket edebilmesi için çok az miktarda kayganlaştırıcı sıvı bulunur.
Kalp Damar Hastalıklarına Genel Bakış
1950’lerden günümüze kadar hızlı bir gelişme gösteren toplumlarda, kalp ve damar hastalıkları kaynaklı ölüm oranları giderek azalmaktadır. Çünkü geliştirilmiş araştırma yöntemleri sayesinde erken teşhis ve tedavi imkanının artmış olması modern toplumlardaki risk faktörleri artsa da halkın zararlı etkenlerden uzaklaşmasındaki bilinçlenmede önem taşımaktadır.
Kalp ve damar hastalıklarıyla, günümüzde doğumsal ve sonradan edinme olmak üzere iki şekilde karşılaşmaktayız. Doğumsal olanları öncelikle anne ve babanın genetik faktörleri ile ilgilidir. Genetik faktörlerin en önemli bölümünü annenin hamilelik döneminde geçirmiş olduğu zararlı etkiler içerir. Bu zararlı etkilerin başında kontrolsüz ilaç kullanmak, röntgen ışını almak ve bazı ateşli hastalıkları geçirmek gelir. Sonradan edinme şekli ise, kalp ve damar hastalıkları risk faktörlerinin birikimi ile karşımıza çıkar. Bu risk faktörleri kişiyi, anne karnından başlamak üzere tüm yaşamı boyunca etkiler. Sonuç olarak damar sertliğine aday kişiler kilo alarak gelişmeye başlar ve yüksek tansiyon sahibi olurlar. Bu da vücudun pompası olan kalbi zorlar. Kalbin iş yükünü artırır.
Kalp Damar Hastalıkları Kalp Damar Cerrahisi aynı zamanda koroner damarlarda sertleşir. Bu sertleşme sonucu koroner damarların yapısı bozulur ve damarlarda tıkanıklıklar başlar. Koroner yetersizliği gelişmiş olan bir kalpte iş yükü artışı devam ederse sonuç kalp krizidir.

Bu kadar önemli olan risk faktörleri nelerdir?

Stres
Kanda yüksek yağ düzeyi
Yüksek tansiyon
Şeker hastalığı
Yaş
Cinsiyet
Alkol
Şişmanlık
Genel faktörler
Kan fibrinojen düzeylerinin yüksekliği
Hareket azlığı
Hava kirliliği
İşte bu risk faktörlerinin birkaçı bir araya gelince kalp krizi geçirme olasılığı artıyor. Koruyucu hekimlik dalındaki gelişmeler arttıkça insanlar bu risk faktörlerinden daha bilinçli bir şekilde haberdar olacaklar ve insanların bu hastalığa yakalanma yüzdeleri azalacaktır.

Teşhis ve tedavi:

Günümüzde gerek doğumsal gerekse edinsel kalp hastalıklarının teşhisi konusundaki ilerlemeler ve bunların tedavisi başarı ile sürdürülmektedir. Bu ilerlemeler sonucunda artık bebek doğmadan önce kalp hastası olup olmadığı anlaşılır hale gelmiştir. Gebeliğin beşinci ayından itibaren fetal ekokardiyografi ile bebeğin kalbi görüntülenebilmektedir. Doğumdan hemen sonra yapılan muayene ve incelemelerin rutin hale getirilmesi ile bu tür doğumsal anomalileler derhal tespit edilebilemektedir. Acil müdahale gerekiyorsa, hasta 1 günlük bile olsa derhal ameliyat edilebilmektedir. Aynı zamanda kalbin damar ve kapak sistemlerindeki hastalıklarda da teşhis ve ameliyat yaklaşımları modernize hale getirilmiştir.
Kalp Damar Hastalıkları Nedir?
Kalp Damar Hastalıkları Hakkında Gerçekler :

Organlarımızın çalışmaları için gerekli olan maddeleri taşıyan kanı pompalamakla görevli olan kalp, bu görevini yapmak için dakikada ortalama 70 kere kasılır ve her defasında ortalama 70 ml kanı organlarımıza gönderir. Ortalama bir insan ömrü boyunca, kalbimiz yaklaşık 2.5 milyar kez kasılmakta ve bu süre boyunca 180 milyon litre kanı vücudumuza pompalamaktadır.
Organların canlılığını koruyabilmeleri ve görevlerini yapabilmeleri için besin maddelerine ve oksijene gereksinimleri vardır. Bunlar organlarımıza kan ile ulaştırılır. Kan ise organlara atardamarlar (arter) yolu ile taşınır. Kanın atardamarlara pompalanması işini kalbimiz yapar. Her organ gibi kalbin de beslenmesi gereklidir. Kalbin kendisini besleyen damarlara “koroner damar” (koroner arter) denmektedir. Koroner damarlarda olabilecek hastalıklar doğrudan kalbin çalışmasını ve verimini etkileyeceğinden dolayı hayati öneme sahiptir.

Ateroskleroz (Damar Sertliği)

Koroner damarların en çok görülen ve en önemli hastalığı koroner aterosklerozdur (damar sertliği). Bu hastalıkta, koroner damarlarda yer yer, başta kolesterol olmak üzere bir takım maddeler birikmekte ve buralarda darlıklar ve tıkanıklıklar oluşmaktadır.

Aterosklerozun Gelişimi

Burada kalp damar kesitlerinde ateroskleroz (damar sertliği) gelişmesini görmekteyiz. Damardaki ateroskleroz sonucu oluşan plak dediğimiz yapılar zaman içinde büyüyebilir ve damar boşluğunu daraltır. Damardaki daralma da, içinden geçen kan miktarını azaltacağından dolayı kalbin beslenme bozukluğuna bağlı problemler gelişir.
Oluşan tabloya, koroner arter hastalığı veya koroner kalp hastalığı denir. Bunun sonucu olarak kalbin beslenmesi bozulmakta, kalbin ritmik çalışmasında ve kasılmasında hastalığın ciddiyetiyle orantılı olarak bozukluklar oluşmaktadır. Koroner arter hastalığı, tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de erişkinlerde başta gelen ölüm ve işgücü kaybı nedenidir.
Kalp Damar Hastalıklarında Risk Faktörleri
Koroner arter hastalığı ile mücadelede en önemli adım, hastalıktan korunmaktır. Hastalık bir takım risk faktörleri varlığında çabuk ortaya çıkmakta ve hızlı ilerlemektedir. İyi kolesterol düzeyinin yüksek olması (60 mg/dl’den fazla) hastalık riskini azaltmaktadır.

Risk faktörleri nelerdir?

Yaş: Erkeklerde 45 yaşın üstü, kadınlarda 55 yaşın üstü veya erken menopoz
Cins: Erkeklerde daha sık
Aile öyküsü: Birinci derecede (anne, baba, kardeş) erkek akrabalarda 55 yaşından, birinci derecede kadın akrabalarda 65 yaşından önce kalp damar hastalığı, kalp krizi (infarktüs) veya ani ölüm bulunması
Sigara içiyor olmak
Hipertansiyon (140/90 mmHg veya daha fazla veya hipertansiyon için tedavi alıyor olmak)
İyi kolesterolün (HDL kolesterol) 40 mg/dl’den düşük olması
Total kolesterolün 200 mg/dl’den fazla olması (kötü kolesterol olan LDL-kolesterolün 130 mg/dl’den fazla olması).
Hareketsizlik: Haftada en az 3 gün ve günde en az 30 dakika egzersize zaman ayırmalısınız (tempolu yürüyüş, yüzme, bisiklet, dans, bahçe işleri vs.).
Şeker hastalığı (diabetes mellitus)
Kilo: Bu konuda en değerli kriter, vücut kitle indeksi ve bel çevresidir. Vücut kitle indeksi, kg olarak ağırlığın, metre olarak boyun karesine bölünmesiyle elde edilir (VKİ: kg/m2). Vücut kitle indeksinin 25’in üzerinde olması veya bel çevresinin erkeklerde 102 cm, kadınlarda ise 88 cm’nin üzerinde olması, yalnızca kalp damar hastalığı riskini artırmakla kalmayıp şeker hastalığı, yağ yüksekliği ve tansiyon yüksekliği riskini de artırmaktadır.
Stres: uzun bir zaman sürekli strese maruz kalma, hastalığın gelişmesini kolaylaştırmaktadır.
Depresyon: özellikle son yıllarda depresyon da kalp damar hastalıkları yönünden risk faktörü olarak kabul edilmeye başlandı.

Ne yapalım?

Bu risk faktörlerinin bazıları değiştirilebilir iken bazıları değiştirilemez (yaş, cins, aile öyküsü gibi).
Kalp damar hastalıkları, soğuk algınlığı, grip gibi geçici ve iyileştiği zaman arkasında iz bırakmayan hastalıklar değildir. Hastalık geliştiği zaman devamlı ilerlemeye ve problem çıkarmaya eğilimlidir. Ondan dolayı bu risk faktörleriyle mücadele, hastalığın ortaya çıkışını önlemesi, hastalık gelişenlerde ise hastalığın ilerleme hızının yavaşlatılması hatta durdurulmasını sağladığından dolayı son derece önemlidir. Dolayısıyla kalp damar hastalıkları ile mücadele, değiştirilebilir risk faktörleriyle mücadele demektir.
Kalp Damar Hastalıklarında Şikayetler
Kalp damar hastalıklarında görülebilen şikayet veya klinik bulguları şu şekilde özetlemek mümkündür:

Göğüs ağrısı (angina pectoris)
Miyokart infarktüsü (kalp krizi)
Ritim bozuklukları (aritmiler)
Kalp yetmezliği
Ani ölüm
Bazen de kalp damar hastalığı önemli derecede kalbin beslenmesini bozduğu halde hiç şikayet olmayabilir (sessiz iskemi)
Koroner damarlar önemli ölçüde daraldığında göğüs ağrısı oluşur (angina). Bu ağrı, çoğunlukla yorulmayla, sinirlenmekle veya soğukla gelen, göğüs ön tarafında, sol kola, boyuna ve çeneye yayılabilen, 10-15 dakika süren, istirahat ile veya koroner damarları genişleten ilaç almakla geçen, sıkıştırıcı, baskı yapar tarzda bir ağrıdır (kararlı angina). Ancak bazı durumlarda darlık yerinde dinamik değişiklikler olabilir ve bu durumlarda, ağrı istirahatte de gelebilir, daha uzun sürebilir ve istirahate veya ilaca kolay cevap vermeyebilir (kararsız angina). Bu tür angina kolaylıkla infarktüse yol açabildiğinden daha tehlikelidir.

Kalp Damar Hastalıklarında Şikayetler Kalp Damar Cerrahisi

Kalbe bağlı göğüs ağrısının (angina) hissedildiği vücut bölgeleri.

Damardaki darlığın ilerleyip tam tıkanıklığa yol açması halinde, kalbin o damar tarafından beslenen bölgesinin hücreleri çalışamaz hale gelir. Damarın tıkalı kalma süresinin 6 saati geçmesi halinde, o bölgenin hücreleri canlılığını koruyamaz ve geriye dönüşsüz olarak harap olur. Böylece kalbin o bölgesi kasılma görevini yapamaz, ritim bozuklukları oluşabilir ve ölüme kadar gidebilen ciddi problemler oluşabilir. Buna kalp krizi (miyokart infarktüsü) diyoruz.
İnfarktüste, yeri ve yayılımı anginaya benzeyen, ancak ondan çok daha şiddetli ve uzun süren göğüs ağrısı olur. Kalp krizi tanısında, şikayetlerden başka kalp elektrosu (EKG) ve kan testlerinden de yararlanılır. Miyokart infarktüsünde ilk 6 saat içinde damar tıkanıklığının balon veya pıhtı eritici ilaçlarla açılması halinde kalp kası harabiyetinin önlenmesi mümkün olabilir, onun için erken tanı çok önemlidir.Unutulmamalıdır ki, kalp krizinden olan ölümlerin %50’si 1 saat içinde olmaktadır. Bu ölümlerin çok büyük bir kısmı, hastanede kolaylıkla tedavi edilebilecek olan, ritim bozukluklarından kaynaklanır. Bundan dolayı, benzer ağrısı olan hastalar, özellikle de kalp hastası olduğu biliniyorsa, en kısa zamanda bir sağlık merkezine başvurulmalıdır.
Ancak tıpta her zaman alışılageldik kurallar geçerli olmayabiliyor. Bazen, özellikle yaşlılarda ve şeker hastalığı (diyabet) olanlarda, angina veya infarktüse bağlı ağrı hiç olmayabilir. Böyle hastalar sessiz infarktüs geçirebilir. Yine bazı hastalarda göğüs ağrısı yerine, hazımsızlık, karın ağrısı, nefes darlığı, sırt ağrısı, kol ağrısı, çene ağrısı ve hatta diş ağrısı gibi şikayetler olabilir.
Kalp Damar Hastalıklarından Korunma
Risk faktörleriyle mücadele çok önemlidir. Risk faktörlerinden; yaş, cins ve aile öyküsünü değiştirmek mümkün değildir. Ancak, diğer faktörlerle mücadele edilebilir. Doktorunuz size bu konuda yol gösterecektir. Sigara mutlaka bırakılmalı, hipertansiyon kontrol altına alınmalı, şeker hastalığında şeker normal sınırlarda tutulmalı, egzersiz yapılmalı, kolesterol yüksekliğinde ise mutlaka diyet yapılmalı, ayrıca doktorunuz ilaç öneriyorsa kullanılmalıdır.

Tanı nasıl konulur?

Koroner damar hastalığında asıl önemli olan, koroner damarlardaki darlıkların infarktüse yol açmadan tedavi edilmesidir. Bu da öncelikle koroner damarların durumunun görülmesi ile olur. Bu amaç için kullanılan farklı yöntemler olmakla birlikte (efor testi, miyokart sintigrafisi vs), damar hastalığı olduğundan şüphe edilen hastalarda halen altın standart olarak kabul edilen en güzel tanı yöntemi; koroner anjiyografidir. Koroner anjiyografide, kalp damarları gözle görünür hale getirilip filmi çekilir.
Kalp Damar Hastalıklarında Tedavi
Koroner damarlarda önemli darlık ve/veya tıkanıklık görüldüğünde, eğer uygunsa, aynı seansta veya daha sonra balon anjiyoplasti yapılabilir. Balon anjiyoplastide, damar içindeki dar olan bölgede, özel olarak yapılmış balon, kısa süreli olarak şişirilerek darlık genişletilir. Balon, aynı damarda birden fazla darlığa veya birden fazla damardaki darlıklara aynı seansta veya farklı seanslarda yapılabilir. Gerekli durumlarda balona ek olarak o bölgeye, yine balon yardımıyla stent (kafes) konur.

Balon işleminde darlık bölgesine ucunda şişebilir bir balon olan kateter yerleştirilir (A), darlık yerine yerleştirildikten sonra balon şişirilerek darlık açılır (B).

Balon anjiyoplastiye uygun olmayan durumlarda, bypass cerrahisi veya ilaç tedavisi önerilebilir.

Bypass cerrahisinde ise damardaki darlık bölgesinin öncesi ile sonrası arasına köprü görevi gören bir damar konulur. Bu konulan damar, hastanın kendisinin bacak toplardamarı veya göğüsten alınan bir atardamar olabilir. Böylece kan, bu köprü yardımıyla, dar veya tıkalı olan bölgenin ilerisine geçebilir.

Burada sol ön inen artere (left anterior descending -LAD-) yapılan LİMA bypasını ve sağ koroner artere (RCA) yapılan safen bypasını görüyoruz.

Koroner damar hastalığında kullanılan ilaçlar; koroner damarları genişletici, kalbin yükünü azaltıcı, o bölgede pıhtı oluşmasını önleyici veya ateroskleroz üzerinde çok olumsuz etkileri olan kolesterolü düşürmeye yönelik ilaçlardır. İlaçlar doktor kontrolünde ve sürekli olarak kullanılmalıdır.

Burada ise sol ön inen artere (LAD), bacak toplardamarının (safen greft) bağlanmasını (anastomoz etmek) görüyoruz. Önce greftin bir ucu LAD’ye dikiliyor, sonra öbür ucu da aort damarına dikiliyor. böylece aorttan gelen kan tıkalı olan bölgeyi atlayarak (bypass yaparak) damarın öbür tarafına geçip kalbi besleyebiliyor.

Ne yazık ki, gerek koroner arter hastalığı tedavisinde kullanılan ilaçlar, gerekse balon ve bypass, damar hastalığını ortadan kaldırmamaktadır. Dolayısı ile koroner damarın aynı bölgesinde veya farklı bölgelerinde yeni darlıklar ortaya çıkabilir veya hafif olan darlıklar daha da ilerleyerek ciddi darlık haline gelip, probleme yol açabilir. Bundan dolayı hastaların risk faktörlerini uzaklaştırması, ilaçlarını düzenli kullanması, problemlerin erken saptanması açısından doktorunun önerdiği zamanlarda ve bunun dışında şikayeti olduğu her zaman, kontrollere gelmesi çok önemlidir.
Ritim Bozuklukları (Atriyal Fibrilasyon)
Kalbimiz dört odacığa bölünmüştür. Üstten alta doğru bölündüğünde, kalbimizin iki yarısından her birindeki odacıklar, üst (atriyum – kulakçık) ve alt odalar (ventrikül – karıncık) olacak şekilde iki bitişik pompa oluştururlar. Tek bir kalp atışı sırasında pompalar iki aşamalı bir devirde işlerler. Önce, daha küçük atryumlar (kulakçıklar) kasılır ve gevşemiş ventrikülleri kanla doldurur. Yarım saniye sonra, kuvvetli ventriküller (karıncıklar) kasılır ve atriyumlar gevşeyip dolarken, kanı vücut dolaşımına verirler. Etkili kan dolaşımı için bu çekme ve pompalama sisteminin ritmik uyum içinde çalışması gerekir. Buna ek olarak etkili bir kan dolaşımı için vücut dinlenmedeyken normal bir kalpte dakikada 60 ile 100 atış olan düzgün bir kalp hızı kontolüne ihtiyaç vardır. Bu iki faktörün düzenlenmesi kalbin elektriksel sistemi tarafından oluşturulur. Her kalp atışı normalde sinüs düğümleri denilen özelleşmiş bir grup hücreden kaynaklanır. Üst sağ atriyumda yer alan sinüs düğümü kalbinizin doğal kalp pilidir (pacemaker). Kalp atışlarını başlatan elektriksel uyarıları kendiliğinden üretme yeteneği vardır. Normal kalp ritmi “sinüs ritmi” diye adlandırılır.
Kalp aritmileri kalbin elektriksel sisteminde kusurlar oluşmasının herhangi bir aşamasında oluşabilir. Aritmileri nereden kaynaklandıklarına (atriyumlar veya ventriküller) veya sebep oldukları kalp atış hızına bağlı olarak sınıflandırırız. Taşikardi – dakikada 100 atıştan daha fazla – hızlı kalp atışına karşılık gelir. Barikardi yavaş – dinlenmede dakikada 60 atıştan daha az – kalp atışına karşılık gelir. Her taşikardi veya barikardi bir hastalığı belirtmez. Mesela bir egzersiz sırasında kalp dokulara oksijence zengin kan sağlamak için hızını arttırırken sinüs taşikardisi oluşturması normaldir. Atletlerin kalpleri çok verimli çalıştığından kalp atışları dinlenmede dakikada 60 atışın altındadır.
Atriyal fibrilasyon, atriyum odacıklarının hızlı ve düzensiz atışıdır ve en yaygın görülen aritmidir. Atriyal fibrilasyon oluşma riski başlıca 65’ten sonra yaşlandıkça kalbinizin işlevlerini etkileyebilecek normal aşınma ve eskimeye bağlı olarak artış gösterir. Atriyal fibrilasyon sırasında atriyumların elektriksel faaliyeti uyumsuz hale gelir. Atriyumlar o kadar süratli çarpar ki, – dakikada 300 ile 400 atışa ulaşacak kadar hızlı – titremeye başlarlar (fibrilasyon). Elektriksel dalgalarda da, sakin bir gölete bir avuç çakıl taşı attığınızda oluşan durum gibi aynı düzensiz faaliyet vardır. Kalbin kulakçıklarındaki elektrik karmaşası, karıncıkların da düzensiz çalışmasına yol açar. Bu nedenle nabız bazen hızlı, bazen yavaş, bazı atımlarda dolgun, bazı atımlarda da zayıftır.
Atriyal fibrilasyon klinikte en sık karşılaşıln ritim bozukluklarındandır. Romatizmal kalp hastalığı, hipertansiyon, kalp yetersizliği gibi yapısal kalp hastalıkları atriyal fibrilasyon gelişimi için önemli birer risk faktörüdür. Atriyal fibrilasyon yaşam kalitesini düşüren semptomlarının yanı sıra, sistemik emboli, hemodinamik bozukluk, taşikardiye bağlı miyopati gibi komplikasyonlara yol açmaktadır.
Atriyal fibrilasyonlu hastalarda sinüs ritminin sağlanmasının üç yolu vardır:

İlaç tedavisiyle; Bir grup ilaçlar özellikle yeni atriyal fibrilasyona girmiş hastalarda sinüs ritminin tekrar temininde başarılıdır. Başarı oranı AF süresinin uzunluğuyla ve eşlik eden ek bir kalp rahatsızlığının varlığıyla azalır.
Anjiyografik yollarla; kalpte belli ileti yollarının anjioda “kateter ablasyon” denilen bir yöntemle etkisiz hale getirilmesi ve erken yakalanmış AF olgularında özellikle eşlik eden başka bir kalp hastalığı yoksa denenebilir.
Ameliyatla; ritim bozukluğuna yol açan kalp ileti sistemi etkisiz hale getirilerek normal sinüs ritmi tesis edilir.
Kalp Damar Hastalıkları
Anevrizma

Anevrizma, büyük damarların balonlaşması anlamına gelmektedir ve hayati tehdit oluşturur. Bu balonlaşma hemen kalp çıkımında (göğüs boşluğunda) olabildiği gibi, karın boşluğunda da olabilir. 5.5 cm.’nin üzerindeyse mutlaka ameliyat edilmelidir.

Karotis

Beyni besleyen boyun damarlarındaki darlık anlamına gelen karotis hastalığı; kalp hastalarında sıklıkla görülmektedir. Bu damarlar elde uyuşma, baş dönmesi, felç, hatta ölüme yol açabilir. Kalp ameliyatı olacak her hasta ameliyat öncesinde bu yönden kontrol edilmekte ve gerekirse ameliyat edilmektedir.

Ateroskleroz (Bacak damarlarında tıkanıklık)

Sistemik bir hastalık olan ateroskleroz (damar tıkanıklığı), koroner damarları olduğu gibi bacak damarlarını da etkileyerek ağrı, yürüme güçlüğü gibi şikayetlere yol açabilir. Eğer hastanın yürüme mesafesi 50 metrenin altına düşmüş ise, periferik by-pass adı verilen cerrahi girişim uygulanmalıdır.
Kapak Hastalıkları
Kalpte 4 adet kapak bulunur. Yaşamın herhangi bir döneminde, çeşitli sebeplere bağlı olarak, bu kapakların bir veya birden fazlasında sorun çıkabilir. Bu hastalığın sebepleri ise doğumsal veya kalıtsal olabilir. En fazla etkilenen kapaklar aort ve mitral kapaktır. Ancak üçüncü olarak triküspit kapak da etkilenerek sorun çıkarabilir.
Kapakla ilgili rahatsızlık, kapağın daralması sonucu kan akımının azalması veya yetmezliği sonucu kanın geriye kaçması durumudur. Darlık veya yetmezlik tek tek görülebileceği gibi, her ikisi birden de meydana gelebilir.
Kalp kapaklarında görülen bu rahatsızlık kalbin yükünü daha fazla arttıracağı için, uzun sürmesi halinde kalbin yapısında geri dönüşü zor bozukluklara neden olabilir.
Koroner Arter Hastalığı
Koroner arter hastalığı nedir?

Koroner arter hastalığında, kalbin yüzeyindeki kalp kasına gerekli oksijen ve besin maddelerini taşıyan damarlar (arterler) etkilenir.
Yaşlılık ve diğer birçok faktör, yumuşak ve esnek olan bu damarların sertleşmesine neden olur. Bunlar zamanla damar içine doğru büyür ve “plak” adını alırlar. Yeteri kadar büyümüş olan bu plaklar zamanla koroner arter kan akımını engeller. Ayrıca plaklar düz ve pütürsüz olan damar yüzeyini bozup, pürüzlü bir hal almasına neden olurlar. Bu pürüzlü yüzeyler pıhtı oluşumuna; bu pıhtılar ise zamanla kan akımını tamamen engelleyip aniden damarın tıkanmasına neden olabilir.

Koroner arter hastalığının etkileri nelerdir?

Koroner arter hastalığında daralmış olan koroner arterlerde kalp kasına gelen kan miktarı azalır. Yorgunluk, göğüste gerginlik, bası hissi, yanma, genellikle sol kola vuran ağrı, çeneye doğru yayılan ağrı şeklinde şikayetler, azalmış olan kan akımının göstergeleridir. Egzersiz ve stres gibi kalbin kan ihtiyacını arttıran durumlar bu şikayetleri başlatabilir ve dinlenildiğinde genellikle geçer.
Eğer koroner arter aniden tıkanır ise, kalbin o bölgesine kan akımı tamamen kesilir. Bu durumda bir miktar kalp kası kalıcı olarak zarara uğrar. Bu durum çoğunlukla geçmeyip uzun süre devam eden göğüs ağrısı ile birlikte olur ve miyokard enfarktüsü veya kalp krizi olarak adlandırılır. Enfarktüste kalp kası, skar dokusu adı verilen ve kasılma kabiliyeti olmayan bir doku şeklinde iyileşir. Eğer skar dokusu küçük ise iyileşme çabuk olur; geniş ise kalbin kanı pompalama kabiliyeti etkilenir, kalbin çalışma gücü azalır.

Koroner arterlerdeki daralmayı gidermek için ne yapmak gerekir?

Koroner arterlerde daralmaya neden olan plaklar genellikle arterin belli bir bölgesinde bulunur. Daralmış kısmın ilerisinde genellikle damar çapı normaldir. Koroner arter hastalığı bir veya iki damarı kapsıyor ise, darlık cerrahi işlem gerektirmeden genişletme ile açılabilir. Bu da küçük bir balon yardımı ile gerçekleştirilir. Bu işlemin ismi balon anjioplasti (PTCA)’ dir. Eğer koroner arter hastalığı birçok damarı kapsıyor ve komplike ise, koroner arter by-pass cerrahisi gerekir. Bu ameliyatla, daralmış damarlara kan sağlayan yeni damarlar eklenir.
Cerrahi Tedavi Yöntemleri
1.Koroner By-pass Ameliyatı

Kalbi besleyen damarlardaki daralmanın tedavisi amacı ile, kalpten çıkan ana atardamar (aort) ve kalbin kendi damarlarındaki (koroner arterler) daralmanın ilerisine uzanan damar köprüleri oluşturma işlemine ‘koroner by-pass ameliyatı ‘ adı verilir. Bu operasyon çoğunlukla bir açık kalp ameliyatı gerektirir; yani insan kalbi ve akciğerleri tamamen durdurularak kalbin üzerinde daha rahat çalışma olanağı sağlanır ve bu esnada beyin ve diğer organların kan ve oksijen ihtiyacı vücut dışında bulunan bir yapay ‘kalp-akciğer’ makinesi sayesinde karşılanır.
By-pass ameliyatında kullanılan damarlar, bacak toplardamarı (safen ven), göğüs ön duvarını besleyen atardamar (internal Mamarian Arter, IMA) veya kol atardamarı (radyal arter) olabilir. Bunların seçimi hastadan hastaya değişkenlik gösterir. Genelde atardamarların (IMA ve radyal arter) uzun dönemde açık kalma şansı toplardamarlara (safen ven) oranla daha yüksektir.
Bazı hastalarda by-pass ameliyatı kalp durdurulmadan da yapılabilir.(çalışan kalpte By-pass ameliyatı). Bu işlemin amacı hastaya yapılan göğüs kafesi kesisinin daha kısa olması, ameliyat süresinin daha az olması ve yapay kalp-akciğer makinesine ihtiyaç duyulmamasıdır.

2.Kalp Kapağı Ameliyatı

Kalp içinde bulunan ve kanın kalp içindeki akış yönünü belirlemede görev alan kapaklar, toplam 4 tanedir. Zamanla ve çeşitli sebeplerden dolayı (doğuştan kalp romatizması, kireçlenme veya kapak iltihabı) görevini yapamaz hale gelir. Kapaklarda daralmalar veya yetersizlikler ortaya çıkar. En sıklıkla ‘arıza gösteren’ kapaklar, Aort ve Mitral kapak adı verilen kapaklardır. Bu durumda bozulmuş olan kapaklar çıkarılır ve yerine ‘yapay kalp kapağı’ takılır. Bu işlem de, by-pass ameliyatında olduğu gibi bir açık kalp ameliyatı gerektirir.
Yapay kapak olarak mekanik kapak veya biyolojik kapak seçenekleri mevcuttur. Mekanik kapaklar çok daha dayanıklıdır, ancak ömür boyu kan sulandırıcı ilaç (Coumadin) kulanımı gerektirir. Biyolojik kapaklar ise daha kısa ömürlüdür ancak kansulandırıcı ilaç (Coumadin) kullanımı gerektirmez. Bazı özel durumlarda ‘arızalı kapak’ değiştirmek yerine kapak tamir edilmeye çalışılır. Bazen bu tamir oldukça zor bir teknik gerektirebilir, ancak kalbin kasılma performansı açısından ve ‘Coumadin’ gerektirmediğinden dolayı yapay kapaklara göre daha fazla tercih edilir.

3.Aort ve Diğer Arter (Atardamar) Ameliyatları

Kalpten çıkan en büyük damar olan aortun, uzun süreli yüksek basınca maruz kalması sonucu iç cidarından başlayarak yırtılması olayına ‘aort diseksiyonu’ adı verilir. Son derece acil bir durumdur ve hayati tehlike söz konusudur. Aort damarındaki yırtılmanın yerine göre, klinik seyir farklılıklar gösterebilir. Hastanın, hemen teşhis konulup, saatler içerisinde ameliyata alınması gerekebilir ve yırtılmış olan aort kısmı, yapay damar ile değiştirilerek tamir edilir.
Aortun bazı bölgelerinde doğuştan veya sonradan olan sebeplerle yerel ‘balonlaşma (anevrizma)’ olabilir. Bu anevrizma çapı 5,5 – 6 cm’e ulaştığında ‘patlama’ riski oldukça yüksektir. Bu nedenle damarın bu bölgesinin çıkartılıp yerine yapay damar konulması gerekir.
Eğer anevrizma göğüs kafesi içinde ise açık kalp ameliyatı ile tamir edilir. Eğer karın boşluğunda ise açık kalp ameliyatına gerek duymadan karın boşluğuna girilip, cerrahi olarak yapay damar grefti yerleştirilir.
Aortun bacakları besleyen dallarının başlangıç kısımlarında yerel daralmalar oluşabilir (yağ ve kolesterol birikimi sonucu). Bu darlıklar bacaklarda önemli derecede beslenme bozukluğu yapıyor ise bacaklara giden kan akımını artırmak amacı ile köprüleme (by-pass) ameliyatı yapılabilir.
Invaziv Kardiyolojik Tedavi Yöntemleri
İNVAZİV KARDİYOLOJİK YÖNTEMLER

Koroner Anjıoplasti ve Stent

Kalp damarlarındaki yerel daralmaların cerrahi olmayan bir yol ile açılması işlemine koroner anjıoplasti adı verilir (balonla damar açılması). Kasık atardamarından girilerek, kalbin damarlarına doğru itilip buraya yerleştirilen ‘kılavuz tel’ aracılığı ile sönük durumdaki balon bu kılavuz tel üzerinden kaydırılarak darlığın olduğu bölgeye yerleştirilir ve dışarıdan verilen basınçla şişirilip (yaklaşık 3 cm boyunda ve 3-4 mm eninde) kalp damarı kalınlığı açılmış olur. Bazı durumlarda bu balon üzerine önceden yerleştirilmiş bir metal kafes (Stent) damar içinde kalıcı bir bırakılarak damarın yeniden daralma ihtimali azaltılmış olur.
Her kalp damar darlığı bu yöntemle açılmaya aday değildir. Bazı hastalar için by-pass ameliyatı, bazı hastalar için de kalp ilaçları en etkin ve emniyetli tedavi şekli olabilir; Bu kararı ancak ilgili uzmanlar verir.

Balon Valvuloplasti

Daralmış olan kalp kapaklarının, açık kalp cerrahisi gerektirmeden, balonlu katater (2-25 cm çaplı balon) kullanılarak genişletilmesi işlemidir. Ameliyat riski yüksek olan kişilerde ve gebelerde tercih edilen bir kapak genişletme yöntemidir. Her hasta bu işlem için aday olmayabilir. İyi seçilmiş olgularda uzun dönemdeki sonuçları oldukça yüz güldürücüdür.

Kateter Ablasyon

Kalbn hızlı ve düzensiz alışmasına yol açan ritim bozukluğunun odağı bulunduktan sonra (elektrofizyolojik çalışma ile) bu odağın, yüksek frekanslı radyo dalgaları ile ‘yakılması’ işlemidir. Kasık toplardamarından kalbe ilerletilen ince bir tel kablo aracılığı ile yapılır. İşlem süresi 1-4 saattir ve en az bir gün hastanede kalmayı gerektirir.

Pace Maker (Kalp Pili)

Kalp ritminin yavaşlamasına yol açan kalpteki iletim sistemi kusurlarında (bradikardi) kalp hızının belli bir değerin (60-70 / dk gibi) altna düşmemesini sağlamak için kalbe yerleştirilen basit bir kablo ve buna bağlı olarak deri altına yerleştirilen pil ile tedavi sağlanabilir. Ameliyat gerektirmez; işlem sresi 1-1,5 saattir ve hastanede kalış süresi 1-2 gündür.

AICD (Vücuda Takılabilen Otomatik Kalp Elektroşok Cihazı)

Hayati tehlike yaratabilecek kalp ritim bozukluklarının en etkin tedavi şeklidir. Ameliyat gerektimeyen bir yöntemle omuz toplardamarından ilerleyerek sağ kalp boşluğuna bir elektrod (kablo) yerleştirilir ve sol köprücük emiği altına da bataryası yerleştirilir. Bu batarya sadece kalpte bir ritim bozukluğu olduğu anda devreye girer, diğer zamanlarda beklemededir. Bu cihaza ihtiyacı olan hastaların seçimi ve bu cihazın takılması ‘Kardiak Elektrofizyolog’ tarafından yapılabilir.
Kalp Hastalıklarında Tanı Yöntemleri
KALP HASTALIKLARINDA TANI YÖNTEMLERİ

Efor Testi (Stres testi)

Efor testi iki şekilde uygulanabilir:

Eforlu EKG (Elektrokardiyografi)
Stres EKO (Ekokardiyografi) (Eforla veya ilaçlı)
a. Eforlu EKG testi:

Kalp damarlarının darlığında şüphelenilen hastanın, yürüme bandı üzerinde hızlı tempoda yürütülmesi esnasında sürekli olarak kalp elektrokardiyografisinin çekilmesi ‘efor testi’ olarak adlandırılır.

b. Stres Ekokardiyografisi:

Bazı özel durumlarda kalbin ultrasonografik incelemesi (EKO), efor testinden hemen önce ve hemen sonra alınarak, kalp hastalığı teşhisinin doğruluk payı, normal efor testine göre daha da artmış hale getirilir.Efor testi için 4 saatlik açlık süresi gereklidir. Hastaların, mümkünse beraberinde spor ayakkabısı ve eşofman ile gelmesinde fayda vardır.

Ekokardiyografi ve Renkli Doppler

İnsan kalbinin yapısı, boşluklarının çapları, kalp adalesinin çalışma kapasitesi ve özellikle kalp kapaklarının yapısı ve işlevlerini, ses dalgası yöntemi ile canlı görüntüye çevrilen tekniğe ekokardiyografi (EKO) adı verilir. Bu test için hiçbir ön hazırlık veya açlık gerekmez ve kısa süre içinde tüm test tamamlanabilir.

Kalp Kateterizasyonu ve Koroner Anjiografi

Kalbin yapısının, kalp odacıkları ve büyük damarlardaki basınç değerlerinin, kalp kapakçıklarındaki darlık ve yetersizliklerin ve özellikle kalp damarlarında daralma veya tıkanıklık olup olmadığının kesin olarak gözlenebilmesi kalp kataterizasyonu ve koroner anjiografi sayesinde mümkün olmaktadır. Bu teknoloji sayesinde kalp damarlarının her birinin farklı açılardan ayrı ayrı radyolojik fotoğrafları çekilir. İşlem süresi genellikle 10-20 dk arasındadır ve işlemden sonra 4-6 saatlik yatak istirahatı gerekmektedir. Kasık atar damarından lokal anestezi altında kalbe kadar ilerletilen bir katater yardımı ile yapılır. Kalp katateri sırasında kalbin içindeki basınçlar ölçülür ve aynı zamanda sol kalp boşluğuna ‘boyalı madde’ verilerek kalbin kasılma işlevide incelenir.

Holter Monitör (Kalp Ritmi veya Tansiyon Holteri)

Kalp ritminin 24 saat takip edilip,kayıt edilmesi holter adı verilen cihaz ile gerçekleştirilmektedir. Bu cihaz sayesinde kalp ritim bozukluğu teşhiş edilebilmektedir.Tansiyon holteri de hastaların tansiyonunun 24 saat boyunca, gün içinde, gerçek hayat koşulları altında gösterdiği dalgalanmayı ve uyku sırasındaki tansiyon değerlerini kayıt eder.

Elektrofizyolojik Çalışma

Kalpte oluşan ritim bozukluklarının en kesin teşhis yöntemidir. Kasık toplardamarından lokal anestezi altında kalbe kadar ilerletilen bir özel kateter yardımı ile yapılan bu işlem sayesinde, kalbin çok hızlı (taşikardik) veya çok yavaş (bradikardik) çalışmasına yol açan ritim bozukluklarının yerleri ‘milimetrik’ ölçümlerle saptanır, kesin tedavi için gerekli ‘Ritim Bozukluğu Haritası’ çıkartılır. Son derece gelişmiş bilgi birikimi ve teknoloji gerektiren bu yöntem Türkiye ‘de sadece birkaç merkezde uygulanabilmektedir.

Kardiyak MR

Kalp zarının, kalp odacıkları ve kapaklarının, kalp adalesinin ve kalpten çıkan çıkan büyük atardamarların yapısını ve bazı kalp hastalıklarını (daralma, genişleme, kireçlenme gibi) son derece kolay ve hastaya zarar vermeyen bir şekilde ortaya koyan görüntüleme yöntemidir. İşlem süresi 15 dk civarındadır ve herhangi bir ön hazırlık gerektirmez.

Nükleer Kardiyoloji

a) Miyokard Perfüzyon Sintigrafisi (Talyum Testi):

Kalbi besleyen damarlarda herhangi bir tıkanıklık veya darlık olup olmadığının araştırılmasında, efor testine göre daha duyarlı bir yöntemdir. Damar yolu ile verilen ve radyoaktif bir madde olan Talyumile istirahat sırasında ve eforda kalp kasının kanlaması (veya beslenmesi) incelenir. Testin aç olarak yapılması gereklidir.

b) MUGA:

Kalbin sol karıncığının pompalama gücünün ölçümünde en kesin yöntemdir. İşlemden önce Teknesyum adı verilen bir radyoaktif madde ile kanın alyuvarları işaretlenir. Görüntüleme EKG kaydıyla eşzamanlı yapılarak kalp fonksiyonu ölçülür.
Kalp Damarlarındaki Daralma
KALP DAMARLARINDA DARALMANIN OLUŞUM BASAMAKLARI

Sağlıklı Damar:

Normal damar iç yüzeyi çok ince bir zarla kaplıdır (endotel). Bu zar, kanın akışkanlığını sağlayan ve damar içinde pıhtı oluşmasını engelleyen maddeler salgılar.

Sertleşmiş Damar (Gizli Kalp Hastalığı Dönemi):

Geçen zamanla birlikte vücuttaki atardamarlarda yer yer yağ (kolesterol) birikimi olur. Bu birikim çok uzun bir süre içerisinde oluşur (10-20 yıl gibi). Erken dönemde damarlardaki daralma (darlık derecesi % 30-40) kan akımına önemli bir engel oluşturmadığı için hiçbir şikayete yol açmaz ve bulgu vermez Bu dönemde teşhis koymak çok zor bazen imkansızdır.

Sertleşmiş ve Daralmış Damar (Aşikar Kalp Hastalığı):

Damar çeperinde yağ (kolesterol) birikimi, değişen hızlarla ama hiç durmadan devam eder. Darlık derecesi % 70-80’i geçtiği anda hastalarda göğüs ağrısı ve nefes darlığı gibi yakınmalar ortaya çıkabilir.

Tam Tıkalı Damar (Kalp Krizi Anı):

Daha önceden yağ (kolestrol) birikimi neden ile daralmış olan kalp damarı, hiç beklenmedik bir anda, çok büyük bir hızla (saniyeler veya dakikalar) darlık üzrinde olşan bir ‘pıhtı’ ile tıkanabilir. Bu durumda kalp kasına hiç kan gitmeyeceği için kalp kası canlılığını tamamen yitirir. Bu duruma tıp dilinde ‘enfaktüs’ adı verilir (kalp krizi).
Kalp Hastalığı Belirtileri
Göğüs Ağrısı

Göğüs kafesinin ön kısmında duyulan baskı hissi, sıkışma hissi ve özellikle bu ağrının bir efor veya hareket sırasında gelip, dinlenmekle tamamen geçmesi hastaya ve doktoruna kalp hastalığı ipucunu verir. Bu ağrı bazen sol omuz, sol kolun iç kısmı, boyun ya da alt çene ve sırttaki kürek kemiklerinin arasına da yayılabilir veya öncelikle bu bölgede hissedilebilir. Bunlar da genellikle efor veya egzersiz (yürüme, koşma gibi) sırasında ortaya çıkar ve dinlenmekle (5 dakikada kısa bir süre içerisinde) geçer. Ancak, aynı ağrılar otururken, yemek yerken, uyku sırasında da gelir ise bu durum daha ciddi bir kalp hastalığının (kalpkrizi) habercisidir. Bu durum, derhal bir ambulansla en yakın kalp merkezi veya hastanenin acil servisine gidilmesini gerektirmektedir. Hayati tehlike söz konusu olduğundan bu durumda en etkili müdahele hastanelerde yapılabilir.

Nefes Darlığı

Genellikle yürüme ve koşma sırasında hızlı soluma ve buna rağmen rahat nefes alamama duygusudur (hava açlığı). Göğüs ağrısı şikayetlerinde olduğu gibi, nefes darlığı da dinlenme halinde gelebilir ve bu durum ciddi bir kalp hastalığının habercisi olabilir. Ancak bazı akciğer hastalıkları da (astım, amfizem gibi) benzer belirtilere yol açabilir ve gerçek sebebin kalpten mi, yoksa akciğerden mi kaynaklandığının anlaşılması çok zor olabilir. Bu gibi durumlarda bir kalp uzmanının ileri tetkikleri yaptırıp (hatta bazen akciğer uzmanı ile birlikte çalışarak) hastanın gerçek sorununu saptaması gerekebilir.

Çarpıntı

Kalp hızını aniden çok yükselmesi (dakikada 100-300 arası atım gibi) veya çok düşmesi (dakikada 30-40 atım gibi) sonucunda veya düzensiz kalp atışlarına bağlı olarak göğüs kafesi içerisinde kalbin olduğu yerde hissedilen çarpıntı duygusudur.

Senkop (Bayılma)

Genellikle ayakta dururken birdenbire bilinç kaybı olup yere yığılma ve kısa bir süre sonra kendine gelme halidir. Son derece ciddi bir kalp hastalığının belirtisi olabileceği gibi diğer çok sayıdaki daha az ciddi sebeplerden de kaynaklanabilir.

Ayaklarda Şişme (Ödem)

Her iki ayak bileği, ayak üstü veya alt bacağın ön kısmında su birikmesine bağlı olarak şişme olmasıdır. İleri derecede bir kalp yetmezliğine bağlı olabileceği gibi, karaciğer ve böbrek bozukluklarına da bağlı olabilir. Kesinlikle araştırılması gerekir.
Erişkin Kalp Sağlığı Hakkında Genel Bilgiler
Kalp ve damar hastalıkları genel olarak aşağıdaki başlıklar altında incelenebilir;

Koroner kalp hastalıkları
Kalp kapağı hastalıkları
Doğumsal kalp hastalıkları
Büyük damarlarda görülen anevrizma, yırtılma ve daralma
Koroner kalp hastalığı, en sık karşılaşılan kalp hastalığıdır. Kalbi besleyen koroner damarlardaki daralma ve tıkanmalarla kendini gösteren koroner kalp hastalıkları tüm gelişmiş ülkelerde olduğu gibiülkemizde de ölüm nedenleri içinde ilk sırayı almaktadır. Son 25 yılda koroner kalp hastalıklarında görülen bu hızlı artışın başlıca nedenleri şunlardır:
Hızla artan sigara tüketimi (erkekler de %70, kadınlarda %40 oranında)
Giderek bozulan diyet alışkanlıklarımız (Kalbe faydalı Akdeniz diyeti yerine hayvansal yağ veya doymuş yağlardan zengin yemek çeşitlerinin tercih edilmesi)
Hızlı kentleşmenin ve teknolojinin getirdiği fiziksel hareketsizlik ve ruhsal stres
Ülkemizde yaklaşık 1,5 milyon kalp hastası olduğu hamin edilmektedir. Yılda yaklaşık 300 bin kişi kalp krizi geçirmekte ve bunların 100 bini ölümle sonuçlanmaktadır.
Kalp krizi ve koroner kalp hastalığı, çalışan kişileri hayatın en üretken çağında yakalamaktadır. Önceden çok fazla uyarı vermediği için kişinin kendisi, ailesi,işvereni veya iş verdiği kişiler tamamen hazırlıksız bir şekilde kalp krizinin kötü sonçlarına katlanmak zorunda kalmaktadır. Her yıl yüzlerce iş günü kalp hastalıkları nedeni ile kaybedilmekte, ülkemizde emek ve bilgi üretkenliğine önemli bir darbe inmektedir.
Kalp krizi nedeni ile ‘ani ölüm’ şeklinde hayatını kaybeden kişiler bazen sadece kendi ailelerini değil, aynı zamanda bulundukları sosyo-ekonomik görev itibarı ile tüm ülkeyi de sarsabilirler.
Ülkemizde başlıca ölüm nedenleri;

Kalp ve Damar Hastalıkları %47
Bebek ve Çocuk Ölümleri %16
Kanserler %12
Solunum Sistemi Hastalıkları %5
İnfeksiyon Hastalıkları %5
Kaza (iş,Trafik, Terör) %4
Gastrohepatik (Mide, Karaciğer Hastalıkları) %4
Genitoüriner (Böbrek, Prostat Hastalıkları) %2
Kalp Krizinin Belirtileri Nelerdir?

Göğüs ağrısı ve nefes darlığı kalp krizinin en önemli belirtisidir.
Aniden başlayan, göğsün ön duvarından boyna ve çeneye doğru yayılan, bazen omuz ve kolların iç kısmına vurabilen sıkışma/baskı hissi tarzındaki ağrılar kalp krizini düşündürmelidir. Bazı durumlarda ( hastaların yaklaşık %30 unda) göğüs ağrısı olmadan da (özelikle şeker hastalarında ) kalp krizi geçirilebilir ( sessiz kalp krizi) . Bazen ani başlayan nefes darlığı, soğuk terleme ve kalp çarpıntısı olabilir. Bu şikayetlerin kalp krizi olup olmadığı sorusu akla geldiği an, hemen en yakın bir hastane acil servisine başvurup, kalp elektrosu çektirerek, bu konuda uzman bir hekimle görüşmek hayati önem taşımaktadır.
Kalp krizinin belirtileri kişiden kişiye değişkenlik gösterir ve bu belirtiler çok karmaşık olup, hastaları ve bazen son derece deneyimli hekimleri bile teşhis koymakta zorlayabilir.

Kalp Krizi Anında Neler Yapılabilir?

Kalp krizinin geçirilmekte olduğunun farkına varılmış ise ilk yapılacak şey hemen tam donanımlı bir ambulans ile mümkünse ‘Kalp Krizi Merkezi’ olan bir hastaneye süratle ulaşmaktır.Ambulans beklenirken bir adet aspirin (160-300 mg dozunda ) alınmalıdır. Eğer kalp krizi hastada ‘ ani kalp durmasına’ yol açmış ise o zaman derhal suni solunum ve kalp masajı başlatılmalı ve derhal ambulans çağrılmalıdır.
Sık görülen bir hata olarak; kalp krizi geçiren kişiler ambulans dışında bir taşıt ile (taksi,özel oto gibi) hastaneye taşınır ki bu durum, son derece tehlikeli ve başkalarının hayatı için de riskli bir davranış şeklidir.

Kalp Krizi Geçirme Riskiniz Nedir?

(Kalp krizi Risk Analizi)
Aynı yaşta olsa bile her insanın kalp krizi geçirme riski, bir diğerine göre oldukça farklıdır. Bu risk düşük, orta, yüksek ve aşırı yüksek olarak derecelendirilebilir. Derecelendirme yapılırken ‘risk faktörleri’ adı verilen durumler göz önünde tutulur.
Genel Risk Faktörleri

Yüksek Kolestrol
Yüksek Tansiyon
Diyabet (Şeker Hastalığı)
Sigara Kullanımı
Ailede Kalp Hastalığı Öyküsü
Hareketsiz Yaşam Biçimi
Yaş (35-40 ve üzeri)
Yeni Tanımlanan Risk Faktörleri

Homosistein (kan seviyesi)
Fibrinojen düzeyi
CRP (kan seviyesi)
Lipoprotein-a
Yukarıdaki ‘risk faktörleri’ aynı kişide ve aynı anda ne kadar çok sayıda bulunuyor ise o kişinin riski o kadar yüksektir. Bu faktörlerin hiçbiri olmadan da kişi kalp krizi geçirme tehlikesi altındadır. Ancak, bu oran çok düşüktür (Yıllık risk % 0.5-1). Buna karşılık 7 geleneksel risk faktörünün bir arada bulunması o kişideki yıllık kalp krizi ihtimalini ve ani kalp ölümü riskini yıllık %50’ye yaklaştırır.

RİSKİ YÜKSEK KİŞİLER NELER YAPABİLİR?

Kan kolesterol seviyesinin ve özellikle ‘iyi kolesterol (HDL)’ ve ‘kötü koleterol (LDL)’ oranlarının en ideal seviyeye çekilmesi diyet ile sağlanamıyor ise ‘Statin’ türünden kolesterol düşürücü ilaç kullanımına başlanmalı ve düzenli kontrollerle sürekli kullanılmalıdır.
Düzenli Aspirin kullanılmalıdır. (günde 80-300 mg)
Tansiyon ve eğer varsa şeker hastalığının kontrolünün son derece düzenli şekilde yapılması gereklidir.
Egzersiz olarak; haftada 5 gün ve her gün 45 dk. (5 km) olmak üzere yürüyüş yapılmalıdır.
‘Gizli Kalp Hastalığı’ şüphesi olan kişilerde veya kalp hastalığı şüphesi uyandıran şikayetleri bulunan kişilerde efor testi (stres testi) yapılmalıdır.
Diyet olarak, yağ ve kalori miktarı azaltılmış sebze-meyve ağırlıklı beslenme ömür boyu sürecek şekilde benimsenmelidir.
Sigara içimi tamamen ortadan kaldırılmalıdır.
Kriz Atlatıldıktan Sonra Yapılacaklar

Kalp krizi tedavisi, hastanede 4-7 gün yatarak tedaviyi gerektirir. Bu tedavi bitiminden sonra kişi eve dönüp, günlük 5-10 dk’lık yürüyüşlere hemen başlayarak bu süreyi 1-2 hafta içinde tamamen normal yaşama dönebilir. ( iş hayatı ve cinsel yaşam dahil)

Kalp Krizi sonrası dönemde tıbbi tedavinin 3 ana hedefi vardır.
Tekrar oluşabilecek ikinci bir kalp krizinin engellenmesi
Kalbin giderek büyümesine engel olunması
Ani kalp ölümlerinin engellenmesi
Bu amaçla hemen her hastanın kullanması gereken 4 ana ilaç grubu vardır.

Aspirin
Statin grubu kolestrol düşürücü ilaçlar
ACE-İnhibitörü adı verilen kalbin büyümesinin engelleyen ilaçlar
Beta-Bloker adı verilen ve ani kalp ölümlerinin engellenmesinde etkin ve emniyetli ilaçlar
Ani kalp ölümü riski yüksek olan bazı kişilerde vücuda takılabilen otomatik elektroşok cihazı ( AICD) ve/veya ‘ Amiodaron‘ adı verilen kalp ritm düzenleyicisi bir ilaç kullanılabilir.
Koroner Hastalık Nedir?
Koroner Hastalık Nedir?

Kalp ve damar hastalıklarına bağlı ölümler gelişmiş ülkelerde tüm ölümlerin yarısını oluşturmaktadır. Kalp hastalarının da %75’i aterosklerotik koroner arter hastalıklarıdır. ABD’de her sene 600 bin kişi , yarısı ani olmak üzere koroner kalp hastalığından dolayı yaşamını yitirmektedir. Erkeklerde kadınlardan dört kat daha fazla görülmektedir. Menapoz sonrası kadınlarda risk artmaktadır. Koroner arter hastalığına erkeklerde 50-60 yaşlarında , kadınlarda ise 60-70 yaşlarında daha sık rastlanır

Koroner Arterlerin Anatomisi

Kalbi besleyen 2 ana koroner arter vardır. Sağ ve sol ana koroner arterler sol ön inen arter (LAD) sol ventrikülün ön yüzünde seyrederken sirkümfleks (Cx) arter kalbin arkasında seyretmektedir. Koroner Arterler arasında ara bağlantılarda bulunmaktadır . Sağ koroner arter sağ ventrikülü besler. İnsanların %90’ında sağ koroner arter daha ön plandadır. Sol ana koroner arterin kısa olan gövde kısmı ateroskleroza daha fazla eğilimlidir. Sol ana koroner arter hemen sonra iki dala ayrılır: Sol ön inen dal ve sirkumfleks dallar.
Koroner damarlarda kan akımı esas olarak diastol dönemi denilen kalbin gevşeme döneminde olmaktadır. Koroner damarlar da diğer damarlar gibi intima, muskuler tabaka ve adventisyadan oluşan üç tabakadan meydana gelmektedir.
Koroner venöz (toplardamar) dönüşün yaklaşık %75’i “koroner sinus” adı verilen bir yapı tarafından sağlanır. Bu damar doğrudan sağ atriuma açılır.
Koroner Arter Hastalıkları Koroner arterlerde meydana gelen daralma ve tıkanıklıklara bağlı olarak bu damarların beslediği kalp kasında kalıcı veya geçici hasar meydana gelebilir.
Günümüzde koroner arterlerde en sık olarak, ateroskleroz ve ardından gelişen iskemik kalp hastalığı görülür. Ateroskleroz en sık olarak sağ koroner arterin Crux denen bölgesinde ikinci sıklıkta LAD’nin merkeze yakın yerlerinde gelişir. Hastalığın üçüncü sıklıkta yerleştiği yer sağ koroner arterin çıkışı ile marginal dalı arasındaki bölümdür. Ateroskleroz tipik olarak birden çok bölgede ve çoğunlukla birden fazla arterde görülür.
Koroner arter hastalığı ve buna bağlı kalp kası beslenme bozukluklarına sebep olan nedenler şunlardır.

Ateroskleroz (%99)
Arteritler (Sistemik lupus eritematozus, Pan arteritis nodoza, Takayasu .)
Embolizm
Koroner damarda kalınlaşma (Amiloidoz, radyasyon)
Diğer nedenler (spazm, aort diseksiyonu)
Doğumsal koroner arter hastalıkları (Arteriovenöz fistüller, koroner arter çıkış anomalileri)
Bazen koroner arter hastalığı klasik risk faktörleri olmadan da ortaya çıkabilir. Araştırmacılar diğer bazı faktörler üzerinde de çalışmaktadır.
C-reaktif protein. Karaciğeriniz bir enfeksiyona veya yaralanmaya cevap olarak C-reactive protein (CRP)üretir . CRP aynı zamanda koroner damarın içindeki kas hücrelerince de üretilir. CRP, aterosklerozda merkezi bir rol oynayan inflamasyonun genel bir belirtisidir,
Homosistin. Homosistin vücudun dokuları oluşturmak ve devam ettirmek için gerkli olan proteinlerin yapımında kullandığı bir aminoasitdir . Fakat aşırı miktarda homosistin koroner arter hastalığı riskini arttırmaktadır.
Fibrinojen. Kan pıhtılaşmasında önemli rol oynayan bir proteindir. Fakat aşırı miktarda trombositlerin kümeleşmesine neden olur, trombositler kanın pıhtılaşmasından sorumlu hücrelerdir. Bu arterler içinde pıhtı oluşumuna ve koroner iskemi ve kalp krizine neden olur. Fibrinojen aynı zamanda ateroskleroza eşlik eden inflamasyonu da tetikleyebilir.
Lipoprotein (a). Kolesterol partikülleri spesifik bir proteine yapıştıklarında düşük-dansiteli lipoproteinleri (LDL)oluştururlar. Lipoproteinlerin taşıdığı protein vücudun kan pıhtılarını çözme yeteneğini bozar. Yüksek düzey lipoprotein koroner hastalığı ve kalp krizi le beraber artmış kardiovaskuler hastalıkla ilişkilidir.

Ateroskleroz

Koroner arter hastalıklarının en sık sebebi olarak gözlenen aterosklerozun öncül lezyonları yağ toplanmaları ve fibröz plaklardır. Koroner damarların aterosklerozu ve daralması yıllarca semptom vermeden yavaşça gelişir. Daralma sadece aterosklerotik plağın kitlesine değil aynı zamanda damar duvarına bağlı damarı genişletici fonksiyonların bozulmasından kaynaklanır
Ateroskleroz damar duvarında lipid parçacıkların birikimi ile oluşan ve damarların lümenini (boşluğunu) tıkayarak normal kan akımını engelleyen patolojik bir süreçtir. Yağ birikimleri 3 yaşın altındaki çocuklarda dahi gözlenmiş aterosklerozda görülen en erken bulgudur
Fibröz plak ise aterosklerozun en önemli patolojik lezyonudur ve hastalıkta görülen klinik bulguların da kaynağıdır. Plak damarda %50 ya da daha fazla bir tıkanmaya neden olursa bir direnç oluşur, bir basınç farkı oluşur ve beslenme bozukluğu gelişir. Fibröz plakta daha sonra kireçlenme, pıhtı oluşumu, plak içine kanama ve anevrizma gibi farklı komplikasyonlar gelişebilir.
Kesin ve belirli bir etiyolojisi olmamakla birlikte çeşitli faktörlerin ateroskleroz etiyolojisinde rolü olduğu bilinmektedir. Aterosklerozun sigara , hipertansiyon şeker hastalığı, kolesterol yüksekliği , hareketsizlik oral kontraseptif kullanımı, alkol , şişmanlık stresli kişilik yapısı gibi geri dönüşümlü veya yaşlanma, erkek cinsiyeti, ailede 55 yaş altında koroner arter hastalığı, gibi geriye dönüşümsüz risk faktörleri vardır . Chlamydia pneumoniae adlı bir bakteri son yıllarda özellikle savunma sistemi baskılanmış hastalarda önemli bir risk faktörü olarak ortaya çıkmıştır.
Kan Homosistein düzeylerinin normalden yüksek olduğu insanlarda erken ateroskleroz olduğu bilinmektedir. İki risk faktörü birlikte olduğu zaman infarktüs riski 4 kat, üç risk faktörü birlikte olduğunda ise 10 kat artar.
Koroner Hastalığın Semptomları
Tipik olarak anjina artmış oksijen ihtiyacile ortaya çıkan kalp kası iskemisi semptomudur. Myokard oksijen ihtiyacını arttıran aktivite veya durumlarda oluşan genellikle göğüs duvarına basınç hissi olarak tanımlanır.
Tüm hastalarda göğüs ağrısı yoktur. Bazısında yalnızca boyun çene kulak kol veya mide üzerinde ağrı olabilir.
Nefes zorluğu halsizlik gibi diğer semptomlar, görülebilir. İlk kez oluşan anjinayı tanımak zor olabilir çünkü bulgular sıklıkla başka hastalıkları andırabilir.( Hazımsızlık ,anksiyete). Ağrısı olmayan yalnızca nefes zorluğu halsizlik bulantı ve kusması terlemesi olan bir hasta olabilir.
Hastanın diğer şikayetlerleri;

Ağrı, genellikle göğüs üzerinde basınç yanma şeklinde tarif edilir., Boyuna omuza çeneye sırta karnın üst bölgesine veya kollara yayılabilir.
Çarpıntı
Egzersizle oluşan solunum zorluğu, ağrı veya dinlenme ile geçebilir.
Sempatik sistem uyarısı ile terleme
Bulantı
Azalmış egzersiz toleransı
Şeker hastası olanlar ve yaşlı hastalarda halsizlik solunum zorluğu bulantı gibi.atipik belirtiler daha sık görülür Koroner Kalp Hastalığının Klinik Tipleri

Stabil anjina pektoris
Unstabil anjina pektoris
Asemptomatik KAH (sessiz iskemi)
Akut Myokard infarktüsü (kalp krizi)
Kalp kasının oksijen ihtiyacı koroner arterlerin taşıdığı kandan sağlanır. Ağır egzersizde kalbin ihtiyaçları arttığında bile, kalp kası hücrelerine oksijen gelişi ve denge devam eder. Koroner arterlerin taşıdığı kan miktarını; damarsal faktörler, kana ait faktörler ve dolaşım faktörleri belirler.

Damarsal Faktörler:

Aterosklerotik daralma, yan dalların yetersizliği, psikolojik durum, ısı, üst sindirim sistemi hastalığı veya sigaraya bağlı refleks daralma.

Kan Faktörleri:

Kansızlık, hipoksi (yetersiz oksijenlenme), polisitemi (kan hücresi yoğunluğu).

Dolaşım Faktörleri:

Düzensiz kalp ritmi, kanama ve valsalva manevrasına bağlı kan basıncında düşme, aort darlığı veya yetmezliğine bağlı koroner arterlere yeterli kan gelememesi veya koroner arter spazmına bağlı kalp kasında oksijen alımının azalmasına neden olur.Koronerlerdeki akımın azalması kalp kasında iskemi ve infarktüse neden olur. Öncelikle myokard (kalp kası) iskemisi ile myokardiyal infarktüs arasındaki ayrım yapılmalıdır. İskemi, dokuya verilen oksijen miktarının dokunun ihiyacından az olması durumudur. Kalp kası iskemik olduğunda, düzgün çalışamaz. Eğer büyük kalp alanları iskemik ise , kalp kasının kasılma ve gevşemesi bozulur. Eğer kan akımı düzelirse , kalp kası iskemisi de geriye dönebilir. Infarktüsde ise yeterli oksijen içeren kan olmadığı için doku geri dönüşümsüz olarak ölmüştür.

Stabil Anjina Pektoris:

En sık görülen anjina tipidir.Çoğunlukla aterosklerotik kalp hastalığına bağlı olarak meydana gelir ancak damar spazmı sonrasında da gelişebilir. Teşhis hikayeye dayanır bu nedenle subjektiftir. Anjina sıklıkla egzersizle ortaya çıkar ve dinlenme ile azalır. Yemek, heyecan veya soğuk anjinayı tetikleyebilir. Hasta anjinayı çoğu kez ağrı olarak değil göğüste sıkışma ve basınç hissi, yanma veya hazımsızlık olarak tanımlar. Çoğunlukla göğüs kemiği ortasından başlayan ve sola çoğu kez kola ve omuza yayılan ağrı şeklinde tanımlanır. Anjina kısa sürer ve tamamen geçebilir. 5-15 dakika süren ağrılar vardır. 30 dakikadan fazla süren ağrılar pek olmaz ve unstabil anjina, kalp krizi (Myokard infarktüsü) veya başka bir tanıyı düşündürür. Nitratlı ilaçların alınması sonrasında geçmesi veya hafiflemesi önemli bir özelliktir. Bazı hastalarda soğuk terleme, ölüm korkusu, kusma-bulantı gibi belirtiler bulunabilir.Tanı sırasında psikojenik göğüs ağrısı, mide fıtığı veya reflü , özafagus (yemek borusu) spazmı, kalp zarı iltihabı (perikardit), safra kesesi ağrısı hastalıklar ayırt edilmelidir.

Tanı:

Genellikle stres veya egzersizle ortaya çıkan, nitratlar veya istirahatle düzelen göğüs ağrısı, ağrı veya stres testi esnasında EKG veya sintigrafide iskemi bulgularının saptanması, koroner anjiografide koroner arterlerde önemli daralma veya tıkanıklıkların görülmesi ile teşhis konulur.Unstable angina. Unstabil anjina acil tedavi gerektiren çok tehlikeli bir durumdur. Myokard infarktüsünün yaklaştığını gösteren bir işarettdir. Stabil anjinadan farklı olarak, belli bir tarzı yoktur. Fiziksel bir aktivite yokken çıkabilir ve dinlenme yada ilaçlarla ortadan kaybolmaz.

Variant (Printzmetal )Anjina:

Ortaya çıkaran faktörler yokken oluşan göğüs ağrısı ve EKG bulguları ile karakterize klinik bir sendromdur. Çoğunlukla 50 yaş altındaki kadınlarda sabahın erken saatlerinde uyandıktan hemen sonra oluşması tipiktir. Dinlenirken ortaya çıkar. Sigara tetikleyicidir. Koroner damar spazmına bağlı olduğu düşünülür ve bu nedenle tıbbi tedavide Ca kanal blokerlerine iyi cevap verir.

Sessiz İskemi:

Kalbin oksijen gereksinimi ile gelen miktar karşılayamaz ise kalp kası iskemisi ortaya çıkar. İskeminin en sık formlarından biri ise sessiz iskemidir ve çoğunlukla erken tanınamadığı için tedavisi de gecikmektedir. İskemik kalp hastalığını gösteren bulgular olmadığı halde iskeminin objektif bulguları saptanırsa sessiz iskemi den bahsedilir.
Yaşlı kişiler ve diabeti olalarda belitiler gizli olabilir yorgunluk baygınlık veya halsizlik şikayetleri olabilir. Yaşlı kişilerde mental durumlarda farklı olabilir..
Yapılan çalışmalarda erişkin orta yaşlı hastalarda belirti vermeyen koroner arter hastalığı görülme sıklığı %3-4 olarak saptanmıştır. Myokard infarktüsü sonrasında bu hastalarda %25-50’oranında sessiz iskemi gelişmiştir. Sesiz iskemi, daha ağır koroner hastalığı ve daha kötü prognozu gösterir. Ani ölüm riski bu hastalarda iki kat daha fazladır. Özellikle kalp nakillerinde tüm sinirsel yollar kesildiği için daha sonraki dönemde gelişen koroner bozukluklarında sessiz iskemi gelişmektedir. Sessiz iskemili hastalarda da aynı tedavi prensipleri kullanılır. İlaç tedavisinde beta bloker, Kalsiyum kanal blokerleri ve nitratlar kullanılır.
İleri koroner hastalığı ve sol ventrikül bozukluğu bulunan hastalarda cerrahi tedavinin yararı nettir. Özellikle sol ana koroner hastalığı veya sol ventrikül bozukluğu ile birlikte üç damar hastalığı bulunan sessiz iskemilerde cerrahi tedavi yapılmalıdır.

Akut Myokard infarktüsü (kalp krizi):

Uzamış iskemi sonrasında gelişen geri dönüşümsüz kalp kası dokusunun nekrozudur (ölümüdür).
Ateroskleroz, doğumsal arter anormallikleri, vaskülit sendromları Koroner arter travma veya anevrizması,koroner emboli (mekanik kapak vb. nedenlerle) ciddi koroner spazm, kan yoğunluk artışı, kalp kası oksijen ihtiyacında artış (aort darlığı )

Klinik:

Genellikle belirtisi olmayan kişilerde sıklıkla dinlenirken ani olarak gelişir. Myokard infarktüsü’da ağrı anjinaya benzer ama daha şiddetli yaygın ve 30 dk.dan fazla sürer. Sürekli ve sıkıştırıcı bir özelliktedir. En sık sabah saat 6 ile öğlen arasında görülür. Ağrının yanı sıra terleme, çarpıntı ve bulantı, kusma da görülebilir.
Kardiojenik şokla birlikte olan akut Myokard infarktüsü görülebilir. Bu klinik tabloda ölüm riski %80’dir. Bazı vakalarda operasyon faydalı olursa da hastalardaki ölüm oranı yine de yüksektir.

Başarısız PTCA:

PTCA başarısız olursa damarda tıkanma meydana gelebilir ve anjina oluşur, EKG değişiklikleri görülür veya hastayı kardiojenik şoka veya kalp durmasına götüren değişiklikler oluşabilir. Başarısız PTCA sonrasında hastalara acil operasyon uygulanma sıklığı %3-4’dür ve bu müdahalenin ölüm riski %5-6 civarındadır. Operasyon esnasında iyi damarlanma sağlanır ve yeterli kalp kası korunması yapılırsa sonuç daha da iyi olmaktadır.
Tekrarlayan Semptomlar İçin Reoperasyonlar: Aterosklerozun geçici bir durum olmaması ve ilerlemesi nedeni ile koroner bypass operasyonu paliativ bir operasyon olarak bilinmektedir. Operasyon sonrası aspirin kullanarak damarın tıkanma riski ve damarda kalınlaşma riski azaltılsa da , 10 yıl içinde “venöz greftlerin”( safen ven vb) yaklaşık yarısında ateroskleroz a bağlı daralma ve tıkanma görülebilir . Bazen greftler sağlam ve açık olsa da diğer koroner damarlarda yeni gelişmiş olan lezyonlar nedeniyle iskemi tekrarlayabilir. Tekrar operasyonların ölüm riski, temelde teknik faktörlere ve yetersiz yeniden damarlanmaya bağlı olarak, 2-3 kat daha fazladır. Tüm bunlara karşın koroner bypass operasyonları hayat kurtarıcı olmaya devam etmektedir.
Koroner Hastalıkların Tetkik ve Teşhisleri
Elektrokardiogram (EKG),kalbinizin elektriksel aktivitesini istirahat anında kaydeder. Egzersiz anında yapılmasına stres test denir. Her iki test kalbinizin oksijen azalmasında doğru çalışıp çalışmadığını gösterir.
Egzersiz talyum test,nukleer stres test olarak da bilinir. Test için radyoaktif bir madde olan talyum kana verilir ve kalp tarafından tutulması gözlenir. Zarar gören yada ölen kalp kası veya daralan bir damar nedeni ile maddeyi yeterince tutamaz
Eko kardiografi,ses dalgaları ile kalbin çalışması ve kan akımı izlenir. Koroner anjiografide hasta bir ilaçla sakinleştirildikten sonra bir boya kan akımınıza injekte edilir bu sırada doktor röntgen ile canlı olarak kalbinizin arterlerini kapakçıklarını ve kan akımını izler. Tıkanma olup olmadığını ve derecesini saptar. Bu yöntem genellikle ne tür bir tedavi uygulanması gerektiğinin saptaması için kullanılmaktadır.
Pozitron emisyon tomografi (PET) vücütta belli elementlerin enerjisi saptanarak kalp kasının canlı olduğu ve çalıştığını aynı zamanda gelen kanın yeterli olup olmadığını kontrol edilebilir.
Koroner anjiografi: Bir kamera ile koroner damarlarınızın incelendiği hareketli röntgen film çekimidir. İşlem kateter laboratuarında uygulanır. Doktorunuz kolunuzdaki veya bacağınızda büyük atar damarların birine ince küçük bükülebilir bir katateri yerleştirerek koroner arterlerin çıktığı aort damarına kadar ilerletir. Kataterden koronerlere boyalı bir madde verilir. Bu arada çekilen filmde koroner damarlarınızda hangi bölgelerinde ne kadar darlık olduğu tesbit edilebilir.
Koroner Hastalığın Tedavisi
Aterosklerozun önlenmesi

Sigara içilmemesi ve içilen ortamlarda bulunulmaması, sebze ve meyvelerden zengin, orta derecede protein içeren, lifli, yeterli kalsiyum ve mineral içeren yüksek kalori içermeyen bir beslenme. Şişmanlığın önlenmesi fizik aktivitenin arttırılması. Kan basıncı ve kan lipid değerlerin aralıklı olarak kontrol edilmesi. Oluşabilecek diyabet, yağ metabolizması bozuklukları ve hipertansiyonun önceden saptanması ve tedavisi. Psikolojik ve sosyal durumların olumlu yönde değiştirilmesi Her gün 80-300 mg/günaspirin alınması , kontrendikasyon olmayan bütün hastalara önerilmelidir.
Myokart infarktüsü geçirmiş post menopozal kadın hastalara hormon replasmanı tedavisinin yapılmaması tavsiye edilmiştir. Buna karşın infarktüs geçirirken hormon replasmanı tedavisi altında olan post menopozal kadınlarda tedaviye devam edilebileceği, kesilmesine gerek olmadığı bildirilmiştir.
Kronik atriyal fibrilasyonu olan, sol ventrikülde trombus gelişmiş olan, aspirin alamayan infarktüs geçirmiş olan, paroksismal atriyal fibrilasyon atakları görülen veya infarktüs sonrası yaygın duvar hareket bozukluğu olan hastalara antikoagülan tedavi başlanması tavsiye edilmektedir.

Anjina Pektoris Tedavisi

Akut Atakların Önlenmesi:

Ortaya çıkaran faktörler saptanmalıdır. Soğuk, hipertansiyon, ritm bozukluğu, ağır egzersiz nedeni olabilir. Değişik ilaçlardan biri yada birkaçı tedaviye eklenebilir.
Aspirin özellikle tıkanma bölgelerinde pıhtı oluşumunu önlemek için verilebilir.

Deri üzerinden, ağızdan sprey şeklinde verilebilen Nitrogliserin arterleri genişletir. Dilaltı nitrat ilk seçenektir ve 1-2 dk. içinde etkisini gösterir. Doz 3-5 dakika ara ile tekrar edilebilir. 3 tablete cevap vermeyen veya 20 dk.’dan uzun süren göğüs ağrıları infarktüs gelişmekte olduğunu gösterir.
Stres anında vücudunuz kalbinize daha çok çalışması için mesaj gönderir. Fiziksel ve duygusal stres anında Beta-blokerler kalbinize giden kimyasal veya hormonal mesajları bloke ederler.
Kalsiyum kanal blokerleri arterlerinizin açık kalmasını ve arter çevresindeki kasları gevşeterek kan basıncınızın düşmesini sağlarlar.
Myokard infarktüsü’nde Tedavi:

Hasta yoğun bakımda cihazlarla izlenir, oksijen verilir, laboratuar incelemeleri istenir. Hastanın ağrısı azaltılmaya çalışılır (nitratlar ve morfin), oluşabilecek ritim bozukluklarını önleyici ilaçlar, pıhtıları çözecek ilaçlar, ve aspirin tedaviye eklenir.

Perkutan (deri üzerinden) girişimler ve Cerrahi

İlaçlar tıkanmış bir arteri açamaz, çok ciddi olarak daralmış koroner arterler kalp krizinden korunmak için başka tedavilere ihtiyaç duyulur. İki önemli seçenek vardır: Perkutan girişimler (transkateter girişimler) veya koroner arter bypass cerrahisi.
Dikkatlice seçilmiş hastalarda her iki tedavi de sonuçlar iyidir. Ne kadar darlığın olduğu, kaç arterin tutulduğu, darlığın yeri, ne kadar kalp kası risk altında olduğu ve hastaya ait yaş genel sağlık durumu gibi kişisel faktörler, hangi tedavinin uygulanacağının karar verilmesini sağlar.

Perkutan Koroner Girişimler

Tıkanan damarları açan Anjioplasti , girişimsel kardiologlarca yapılır. Kateter denen ucunda ufak bir balonun olduğu uzun ince bir tüp kullanırlar. Balonu arterin tıkalı bölgesinde şişirerek plağı arter duvarına doğru sıkıştırarak düzleştirirler. Anjioplasti , “Perkutan Transluminal Koroner Anjioplasti” olarak da bilinir (PTCA).

Nasıl yapılır?

İnce bir tel (rehber tel) bacaktaki arterden sokulur. Tıkalı koroner artere kadar rehber tel vasıtası ile kateter ilerletlir. Kateter rehber tel üzerinden kaydırılır, balon burada şişirilir. Tedavi sonrası, Tel kateter ve balon buradan çıkarılır. Hastanede kalış ve iyileşme süresi baypasa göre daha kısadır. Fakat yaklaşık %35 hastada tıkanıklığı daha da arttırabilir. Anjioplastiden 6 ay sonra tekrar tıkanma (Restenozis)oluşabilir.
Stent işlemi balon anjioplasti ile birlikte uygulanır. Ağ şeklinde metal bir parça balonun çevrsinde yerleşmiştir balon şişirilince bu tel açılır ve damar duvarına yerleşir. Kateter ve balon çıkarılır stent içeride kalır. Açık tel damarın da açık kalmasını sağlar. Restenosis oranı bu işlemden sonra yaklaşık %15 ila %20 arasındadır. İlaç içeren bazı stentlerle restonosiz oranları düşürülmeye çalışılmaktadır.
Aterektomi balon anjoplasti uygulanamayan hastalar için bir seçenek olabilir. Kateter ucunda yüksek hızlı bir matkap plakların damar duvarından traşlanması için kullanılmaktadır.

Lazer ablasyon:

Ucunda fiberoptik veya metal bir probe bulunan kateter ile yapılır. The lazer ile plak yakılarak balonun gireceği bir açıklık yaratılır daha sonra balonla açıklık genişletilir.

Perkutan Transluminal Myokardiyal Revaskülarizasyon (PTMR)

Bölge anestesi ile uyuşturulduktan sonra, bacaktan bir artere kateter sokularak kalbe doğru ilerletilir. Bir lazer kateter ile desteklenir ve laserle kalp kasında ince delikler oluşturulur. Bu delikler vasıtası ile oksijene aç olan kalp bölgelerine kanallar oluşturulmuş olur. Araştırmacılar bu işlemin anjina ağrısını azaltacak yeni damarların oluşmasına neden olacağına inanıyor . PTMR şu an için ilaçlar anjioplasti veya bypass cerrahisi gibi tedavilere cevap vermemiş olan hastalar üzerinde uygulanmaktadır.

Cerrahi

Koroner arter bypass cerrahisi:

Koroner bypass operasyonunun amacı; varsa göğüs ağrısını ortadan kaldırmak ve ileride oluşabilecek bir kalp krizini engellemektir. Bu şekilde hastanın yaşam kalitesinin iyileştirmek ve ömrünü uzatmak amacı ile yapılır “Bypass” kan akımının bir veya daha fazla daralmış damarın çevresinden dolaşmasıdır. Bunu yapmak için , cerrah çoğunlukla bacaktan bir ven çıkarır ( safen ven) veya göğüsün üst kısmındaki bir arteri kullanır. ( internal mammarian arter). Bazen, vücudun başka bir bölgesindeki arter kullanılabilir. Radial arter (ön koldan çıkarılır)Arter greftleri arasında ikinci sıklıkta tercih edilir. Darlığın arkasına kan akımını taşımak için çıkarılan bu yeni damarlara greft denir. Operasyon öncesi hastaya genel anestezi uygulanır. İşlem sırasında göğüs kemiği özel bir cihazla açılır , kalp durdurulur kalp ve akciğerlerin görevi vücut dışında bir makine ile sağlanır. Operasyon sonrasında kalp tekrar çalıştırılır ve hasta makineden ayrılır. Göğüs kemiği özel çelik tellerle dikilerek eski durumuna getirilir .
Çoklu damar hastalığında koroner by-pass planlanmalıdır ve bu operasyonda ölüm gerçekleşme sıklığı %3 civarındadır. İnfarktüs sonrası anjina gelişen bir kişide cerrahi müdahale ertelenmemelidir çünkü bu arada infarktüs ve ani ölüm oluşabilir.

Minimal invaziv koroner arter bypass

Daha az invaziv bir cerrahi teknikdir. Kesi yeri daha küçük ve işlem kalp çalışırken yapılabilir. Bu komplikasyon risklerini de azaltır. İşlem hastanın kendine gelme süresini ve masrafları da azaltacaktır. Bu operasyon yalnızca bu ufak kesi ile bypassın yapılabileceği genellikle kalbin ön inen dalındaki (LAD) darlıklarda , risk ve komplikasyonları düşük hastalarda uygulanabilir.

Transmyokardiyal lazer revaskularizasyon (TMLR)

Bu teknikte kalbin alt bölümlerinde (sol ventrikül) kalbin içinde kan akımını arttıracak ince kanallar yaratmak için lazer kullanılır. Cerrah göğüsün sol tarafında ufak bir kesi yapar. Kalp hala çalışırken,cerrah lazer ile oksijene aç olan kalp kası üzerinde ev sol ventriküle 20 ila 40 arasında ince (bir-millimetre genişliğinde) kanallar açar. Bu kanallar kana yeni bir yön vererek kalp kasına yönlendirir ve anjina ağrısını azaltabilir. TMLR genel olarak açık kalp uygulamaların göre daha az agresif bir işlem olarak değerlendirilir. Yanlızca ufak bir kesi kesi ile yapılmaktadır, ve hastalara genellikle kan nakli gerekli değildir. Ve çalışan kalp üzerinde yapıldığı için cerrah kalp akciğer makinesine ihtiyaç duymaz. İşlem Amerikan FDA tarafından onaylanmış olsa da, TMLR yalnızca diğer tedavilere cevap vermeyen hastalar üzerinde uygulanmaktadır.
Toplardamar (ven) Tıkanıklığı
Toplar Damar (ven) Hastalıkları

Kronik venöz yetmezlik Nedir?

Atardamarlar (Arterler) oksijenden zengin olan kanı kalpten vücudun diğer bölgelerine taşırken Toplardamarlar (venler) oksijeni azalmış kanı kalbe geri taşırlar. Bacak venleriniz kanı kalbe yeterince taşıyamaz ise, Kronik Venöz Yetmezliğiniz vardır. Kronik venöz yetmezlik bazen, kronik venöz hastalık olarak da adlandırılır(KVH). Üç çeşit veniniz vardır, yüzeysel venler, deriye yakın uzanır ve kas grupları arasında yerleşmiş olan derin venler, vena cava adındaki direkt olarak kalbe giden vücudun en büyük bir venine bağlanır. Perforan venler, yüzeysel venleri derin venlere bağlar.
Bacak damarlarınızdaki venler, kanı yerçekimine karşı kalbe taşımak zorundadır. Bacak kaslarınız derin venleri sıkıştırarak kanın kalbe dönmesine yardımcı olur. Venlerinizdeki tek yönde çalışan kapaklar kanın doğru yönde gitmesini sağlar. Bacak kaslarınız gevşediğinde, venlerdeki kapakçıklar kapanır. Bu kanın geri kaçmasını engeller. Kanın kalbe geri gitmesini sağlayan tüm bu işlemler venöz pompa olarak adlandırılır.
Yürüdüğünüzde ve bacak kasları kasıldığında venöz pompa iyi çalışır. Fakat özellikle uzun zaman oturduğunuzda veya ayakta durduğunuzda, bacak venlerinizdeki kan birikebilir ve bu bölgede kan basıncı artar. Derin venler ve perforan venler genellikle artmış basınca kısa süre için karşı koyabilir. Bununla birlikte uzun süre oturulduğunda ya da ayakta durulduğunda damar duvarları esnek olduğu için genişleyebilir. Bu zamanla, yatkın kişilerde, damar duvarlarının zayıflamasına ve ven kapakçıklarının zarar görmesine ve kronik venöz yetmezliğe neden olur.

Belirtileri Nelerdir?

Eğer kronik venöz yetmezlik varsa, ayak bileğiniz şişebilir ve baldırlarınızda sertlik hissedebilirsiniz. Bacaklarınızda ağrı, yorgunluk huzursuzluk hissedebilirsiniz. Yürürken veya durduktan hemen sonra bacak ağrısı hissedebilirsiniz.
Kronik venöz yetmezlik varislerle birlikte olabilir. Varisler deri üzerinden de görebileceğiniz şişmiş venlerdir. Sıklıkla mavi kabarık ve kıvrık görünümdedir. Büyük varisler döküntü kızarıklık hassasiyet gibi deri değişikliklerine sebep olabilir. Venlerde biriken kanın basıncına bağlı bacakta şişme görülebilir.
Lenfatik sisteminiz kronik venöz yetmezlik i tolere edebilmek için daha fazla lenf denen sıvı üretebilir. Bacak dokularınız bu sıvının bir kısmını emer böylece bacağın şişmesi daha da kolaylaşabilir.

Kronik venöz yetmezlik Nedenleri?

Ailede varis hikayesi, aşırı kilo, gebelik, egzersiz yapmama, sigara içme, uzun süre oturma ya da ayakta kalma kronik venöz yetmezlik riskini arttıran faktörlerdir. Kronik venöz yetmezlik herkeste görülebilirse de , yaşınız ve cinsiyetiniz kronik venöz yetmezlik gelişimini kolaylaştıran bir faktör olabilir; 50 yaşından büyük kadınlarda kronik venöz yetmezlik daha sık görülür. Bacak venleriniz içindeki kan basıncı uzun dönem normalden yüksek kalırsa kronik venöz yetmezlik gelişecektir. Kronik venöz yetmezlik nedenlerinden olan Derin Ven Trombozu (DVT) ve Flebit gibi hastalıkların her ikisinde de venöz damarlardaki yükselmiş basıncın nedeni venler içindeki serbest akımın engellenmesidir.
Derin ven trombozu (DVT) sıklıkla uzun süreli yatak istirahatı sonrası ortaya çıkar.
Bunun dışında DVT oluşturabilecek nedenleri şöyle sıralayabiliriz.

Büyük ameliyatlar sonrası
Travma(yaralanmalar özellikle bacak ve kalça kırığı)
Uzun süreli yolculuklar
Damar içine takılı cihazların varlığı
Kan pıhtılaşma hastalıkları
Kanser ve kanser tedavisi
Gebelik dönemi (hormonal değişikliklere bağlı)

Östrojen içeren doğum kontrol hapı gibi ilaçların kullanılması;

DVT derin veya perforan venlerde trombus denen bir kan pıhtısının kan akımını bloke etmesi ile oluşur. Bloke olmuş veni geçmeye çalışan kanın sebep olduğu venöz kan basıncı artışı, kapakçıklara fazla yük binmesine sebep olur. Düzgün çalışamayan ven kapakçıkları incompetent olarak adlandırılır. Genişledikleri için etkili olarak çalışamaz, ve bu yetersiz kapaklar kronik venöz yetmezliğin oluşumuna katkıda bulunur. Derin ven trombozunda oluşan pıhtı damar içerisinde kan akımını engeller. Ayrıca bu pıhtı olduğu yerden kopup kan akımına karışarak başka organ damarlarında tıkanıklık oluşturabilir. En çok tutulan yer akciğer atardamarıdır ve akciğer enfarktüsü oluşabilir. Bu nedenle Derin ven trombozu acil tıbbi müdahale gerektiren çok ciddi bir durumdur.
Bacakta yürümekle ortaya çıkan ağrı, ani oluşan şiddetli ağrı, renk değişikliği diğer tarafa göre çap, ısı ve renk farkı, ayak parmaklarında iyileşmeyen yaralar gibi belirtiler görüldüğünde damar tıkanıklığı yönünde hasta tetkik edilmeli ve tedavisi planlanmalıdır. Akut DVT tedavisinde genellikle pıhtı çözücü ve stabilize edici ilaçlar ve bacaklara basınç uygulayan çoraplar kullanılır.
Plebit yüzeysel venin şişmesi ve inflamasyonu ile görülür. Bu inflamasyon kan pıhtısı oluşumuna dolayısı ile DVT gelişmesine neden olabilir.
Hangi testler yapılmalıdır?

Öncelikle şu anki genel sağlık durumunuz eski hastalıklarınız ve semptomlarınız ile ilgili olarak doktorunuzla konuşmalısınız. Daha sonra, doktorunuz bir fizik muayene yapacaktır. Doktorunuz bacağınızdaki kan basıncını, bacak çevresini ölçebilir. varislerinizi kontrol edebilir. kronik venöz yetmezlik teşhisini doğrulamak için duplex ultrason veya venogram isteyebilir.
Doppler ultrason ağrısız bir uygulamadır insanın duyamayacağı ses dalgaları kullanılır. Doppler ultrason doktorunuzun kan akım hızını ve venlerin yapısını görmesini sağlar.
Venogram doktorunuzun venlerin anatomisini görmesini sağlayan bir röntgen tekniğidir. Bu test sırasında, doktorunuz iğne ile damarlarınızın filmde görülmesini sağlayacak kontrast bir boya verir,

Kronik venöz yetmezlik tedavisi?

Kronik venöz yetmezlik ciddi bir sağlık riski olarak kabul edilmez. Doktorunuz daha çok ağrı ve diğer hasta şikayetlerine odaklanır.

Medikal Tedavi

Tekrarlayıcı tromboz riski varsa yaşam boyu pıhtılaşmayı engelleyici ilaç tedavisi gereklidir. Venöz tonusu sağlayan ve ödemi azaltan ilaçların uygulanması belirtilerde düzelme sağlamakla birlikte altta yatan nedeni düzeltmez. Hafif kronik venöz yetmezlik durumlarında, doktorunuz kompresyon bandaj önerebilir. Kompresyon çorabı ve elastik bandajlarla venin sıkıştırılması ve kanın geri kaçmasını önlemek için yapılır. Bu şekilde, kompresyon çorabı sıklıkla deri hassasiyetinin de düzelmesini de sağlar ve kötüleşmesini engeller. Hayatınızın geri kalan döneminde her gün kompresyon çorapları giymeniz gerekebilir.
Venlerdeki basıncı azaltmak için zaman zaman bacaklarınızı kaldırarak ve uzun süre hareketsiz ayakta kalmayarak bacak şişmesini ve diğer belirtileri önleyebilirsiniz. Uzun süre ayakta kalmak zorunda olduğunuzda bacak kaslarınızı ara sıra kasarak kan akımının devamını sağlamalısınız. Aynı zamanda ideal vücut kilonuzu koruyarak ya da fazla kilonuz varsa onları vererek kronik venöz yetmezlik belirtilerin düzelmesini sağlayabilirsiniz.
Daha ciddi kronik venöz yetmezlik vakaları cerrahi yöntemlerle tedavi edilebilir. kronik venöz yetmezlik olan insanların %10 dan daha azında problemleri çözmek için cerrahiye gerek duyulur.

Cerrahi Tedavi

Daha büyük problemlerde, cerrahınız üst uyluk bölgesinde ortaya çıkan kronik venöz yetmezliği tedavi etmek için bypass operasyonu uygulayabilir . Örneğin, cerrahınız graft denen başka yerden çıkarılmış veya yapay bir damarı kullanarak kronik venöz yetmezlik tarafından etkilenmiş damara kan akımına yardımcı olmak için bağlayabilir. Bir çok cerrah ufak bir kesi ile bunu yapabilir. Ufak bir DVT riski ve kesi yerinden enfeksiyon riski olsa da genellikle bacak damarlarında yapılan bu bypass operasyonu güvenlidir. Yine de doktorunuz bu işlemi yalnızca çok ciddi durumlarda önerecektir.
Bazı durumlarda cerrah toplardamar içindeki kapakçıkların tamirini gerekli görebilir.Kapak tamirinde, cerrahınız kapak fonksiyonlarını düzeltmek için ven içindeki kapakları kısaltabilir. Cildinizde ufak bir kesi yaptıktan sonra cerrahınız etkilenen damara kesi yapar. Cerrahınız daha sonra kapakları kıvırır. Etkilenmiş damarın çevresine damar duvarına destekleyen bir manşon yerleştirebilir böylece kapak fonksiyonlarının devamı sağlayabilir.
Kalp Damar Cerrahınız, durumunuza göre sizin en uygun tedaviyi seçmenize yardımcı olacaktır
Atardamar (arter) Tıkanıklığı
Akut (ani gelişen) ya da kronik arter tıkanıklıkları şeklinde sınıflandırılabilir.

Akut damar tıkanıklığı

En sık sebebi, bozuk kalp kapakçıkları üzerinde oluşan pıhtıların kopup belli bölgedeki damarı tıkamasıdır. Bu durumda tıkanan damarın olduğu bölgenin aşağısında dolaşım bozulur. Saatler içerisinde çok şiddetli ağrı, ayakta bacakta soğuma, renk değişikliği (morarma) ortaya çıkar. Bu durum ilk 4-6 saat içinde acil cerrahi müdahale gerektirir. Ameliyatla damar içindeki pıhtı özel bir kateter yardımıyla temizlenir. Bu müdahalede gecikilirse dokularda geri dönüşümsüz hasar ortaya çıkabilir. Ameliyat sonrasında damar tıkanıklığı oluşturan nedene yönelik araştırma yapılır ve hastanın tedavisi buna göre sürdürülür.

Kronik Tıkanıklıklar

Halk arasında damar sertliği olarak bilinen atereskleroz kronik ( yavaş gelişen) damar tıkanıklıklarının en önemli nedenidir. Ateresklerozun nedenleri arsında yüksek serum kolesterol düzeyleri, hipertansiyon, diyabet, sigara kullanımı, genetik faktörler sayılabilir. Ateroskleroz sonucunda damar duvarında bir plak oluşur. Ve zamanla büyüyerek kan akımını engellemeye başlar. Kan akımındaki engellenme derecesine göre klinik belirtiler farklılık gösterir.
Hafif tıkanıklıkta uzun zaman yürüme sonrası bacakta ağrı, uyuşukluk, güçsüzlük gibi belirtiler oluşur. Tıkanıklık derecesi arttıkça daha az mesafelerde yürümekle ağrı oluşur.
Hastalığın ileri aşamalarında dinlenirken ağrı ortaya çıkar. Beslenemeyen ve kanlanması bozulmuş dokularda yaralar oluşmaya başlar.
Erken dönemde başvuran hastalarda, atereskleroz kontrol altına alacak ve periferik dolaşımı destekleyecek ilaç tedavileri verilirken hastalığın ileri aşamaları cerrahi tedavi gerektirir. Genellikle uygulanan ameliyatlar tıkalı damarın aşağısındaki bölgeye kanın taşınmasını sağlayacak yapay damar greftleri yerleştirilmesi şeklindeki by-pass ameliyatlarıdır.

Burger Hastalığı

Kronik atar damar tıkanıklarının bir başka yaygın formu Buerger hastalığıdır. Sıklıkla sigara içicisi genç erkek hastalarda bacaklardaki küçük atar damarları ve çoğunlukla birlikte küçük toplardamar ve sinir kılıflarını da tutan bir hastalıktır. Yürümekle bacak ağrısı, bacakta soğukluk soğuk duyarlılığı, tekrarlayan yüzeysel damar iltihabı atakları gibi belirtileri vardır. İlerleyen dönemlerde dinlenip durumunda ciddi ağrı, ülser diye adlandırılan yara oluşumları ve gangren sıklıkla görülür. Erken dönemde sigaranın bırakılması ile hastalığın şiddetlenmesi büyük ölçüde engellenebilir. Ancak sıklıkla cerrahi müdahale gerektirir.

Raynaud (Reyno) Hastalığı

Raynaud hastalığı, el ve ayak parmakları, burun ve kulaklardaki damarları etkileyen bir hastalıktır. Sözü edilen bölgelerdeki damarlarda ani daralmayla ortaya çıkan ataklarla seyreder. Tek başına bir hastalık olabileceği gibi, başka hastalıklara da eşlik edebilir, bu durumda “Raynaud sendromu” olarak adlandırılır. Raynoud sendromu en sık bağ doku hastalıkları ile birlikte oluşur. Bu hastalıklar, damar duvarında kalınlaşmaya yol açarak damarların çok çabuk büzülmesine neden olurlar. Atardamar bozuklukları, bazı tansiyon ve migren ilaçları Raynaud sendromuna yol açabilir.
Toplumda görülme sıklığı %5-10 arasındadır ve en çok 15-40 yaş arası kadınlarda ortaya çıkar. Soğuk iklimli yerlerde görülme sıklığı artar. Hastalarda ataklar çoğunlukla soğuğa maruz kalmakla bazen de stresle ortaya çıkar. Genellikle el ve ayak parmakları etkilenir. Ancak bazen burun, dudaklar ve kulaklarda da belirtiler oluşur.
Normalde soğukla karşılaşıldığında, vücut, ısısını koruyabilmek için ısı kaybını azaltmaya çalışır. Bunun için yüzeydeki damarlar büzülür. Raynaud hastalığı olanlarda bu yanıt çok ani ve şiddetlidir. Ve sonuç olarak vücudun uç noktaları olan el ve ayaklara kan akışı ciddi biçimde azalır.
Atak başladığında el ve ayak parmaklarında önce beyazlaşma ardından morarma ve kızarıklık oluşur. Ancak tüm hastalarda bu klasik sıradaki renk değişikliği oluşmayabilir. Beyazlaşma parmaklardaki küçük atardamarların ani kapanmasına morarma damarlar kapandığı için oksijenden zengin kanın dokulara ulaşamamasına bağlıdır. Bu sırada parmaklarda hissizleşme ortaya çıkabilir. Damarlar açılıp kan akışı düzelince renk kırmızıya döner. Atak geçtikten sonra parmaklarda karıncalanma hissi olabilir. Atakların uzunluğu birkaç dakikadan birkaç saate kadar değişebilir. Tekrarlayan ataklarla doku beslenmesi bozulduğu için parmak uçlarında ciltte ülser ve gangrenler oluşabilir.
Tedavinin amacı atak sıklığını ve şiddetini azaltmak dolayısı ile kalıcı doku hasarını engellemektir. Bazı basit önlemlerle atak sıklığı ve şiddeti azaltılabilir. En önemli nokta soğuktan korunmaktır. Yalnızca el ve ayakların değil tüm vücudun soğuktan korunması gereklidir. Vücut ısısının büyük oranda kafa derisinden de kaybedildiği için eldiven ve çorapların yanı sıra şapka kullanımı da önemlidir.
Bu hastaların sigaradan uzak durması gereklidir. Çünkü nikotin atakları tetikleyebilir. Stres yönetimi ile ilgili profesyonel yardım alınması faydalı olabilir.
İlaçla tedavide en güvenilir olanlar kalsiyum kanal blokerleridir. Damar duvarındaki düz kasların gevşemesini sağlayarak damarları genişletirler.
Damarlarda daralmaya yol açan norepinefrin hormonunun aktivitesine zıt yönde etki gösteren alfa blokerler tedavide kullanılan diğer bir ilaç grubudur. Diğer dama genişletici ilaç grupları da tedavide denenebilmektedir. Parmak uçlarında yaraların oluştuğu ciddi hastalarda damarlarda daralmayı sağlayan sempatik sinir aktivitesini engellemeye yönelik cerrahi yöntemler uygulanabilir.(sempatik sinir blokajı ya da sempatektomi) Primer raynaud hastalığı tedaviye daha iyi yanıt verirken Raynaud sendromunun tedavisi daha güçtür.
Varis Nedir?
Bacaklardaki yüzeysel toplardamarların düzensiz bir biçimde uzayarak büklümlü hale gelip genişlemesi ve kıvrımlar oluşturması varis olarak adlandırılır. VARİS Latince VARİX (kıvrım yapmış toplardamar) kelimesinden türetilmiştir.

Varis Nedir?

Varis (Venöz yetmezlik) Antik Yunan döneminden bu yana bilinmekte olan bir hastalıktır. 2500 yıl önce yapılan bazı heykellerde varisler çok belirgin olarak gösterilmiştir. Varis ile ilgili diğer ilginç bir özellik doğada yalnızca insanlarda görülmesidir. Diğer hiçbir memeli türünde saptanmamıştır.
Varis ilk belirtilerini bacaklardaki ağrı ile gösterir, sonra ince kılcal varisler ortaya çıkar. Daha sonra geniş görünümlü varisler oluşur ve bacak gün içinde şişmeye başlar. Varis sorunu daha da ilerlediğinde bacakta renk koyulaşması, cildin esnekliğini kaybederek sertleşmesi ve son noktada yaraların ortaya çıkması görülen sonuçlar arasındadır.
Varislerin genellikle gözle görülen ciddi morarma evrelerine gelene kadar önemsenmediği görülmektedir. Öncelikle bir kozmetik ve estetik sorunu olarak görülen varisler, doğru zamanda tedavi edilmediğinde, damar içerisinde pıhtılaşmaya ve iltahaplanmaya neden olabilir. Bu durumun, damar tıkanıklıklarına ve oluşan pıhtının koparak akciğerlerde tıkanmaya ve ölüme kadar uzanan bir solunum yetmezliğine yol açtığı da bilinmektedir
Varis Neden Oluşur?
Bacaklarımızda görülen varislerin nedeni, cildimizin hemen altında yer alan ve normalde bacaklarımızdaki kirli kanı temizlenmek üzere akciğere taşıyan yüzeyel toplardamarlardaki kapakların işlevlerinin bozulmasıdır (Venöz yetmezlik). Bu kapaklar tahrip olurlarsa, kan yer çekimi etkisiyle geri kaçar (reflü) ve bacak toplardamarlarında birikir. Yıllar içinde reflünün oluşturduğu basınç artışı nedeniyle bacakta diz altındaki toplardamarlar şişer, genişler ve varisleri oluştururlar.

Varis Neden Oluşur?

Varis oluşumuna; ailesel yatkınlık, aşırı kilolar, mesleki nedenlerle fazla ayakta durma, hareketsiz bir yaşam stili, cinsiyet, yaşlanma ve hamilelik gibi bir dizi etken neden olabilmektedir. Hamilelik döneminde görülen varislerin % 60-70 oranı sonradan düzelmektedir. Diğer yandan birçok sağlık sorununda olduğu gibi hareketsiz bir yaşamın ve ilerleyen yaşın etkisi ile varis oluşumunda artış görülmektedir.
Yetişkin nüfusun %15-20 sini etkiler. Kadınlarda erkeklere oranla 2-4 kat daha fazla görülür. Ailesel geçiş oranı %50 den fazladır. 20-70 yaş arası kadınların %55’i varislerden şikayetçidir. Buradan yola çıkılarak Türkiye’de 5 milyon bireyde değişik derecelerde varis olduğu öngörülebilir.
Kaç Tip Varis Vardır?
Natomik olarak varisler 3’e ayrılır;

Telenjiaktaziler (Kılcal varisler): 0.5-1 mm Kalınlığında, kırmızı ya da mor renkli, örümcek ağına benzer tarzda, birbiri ile bağlantılı ince kılcal damarlar.Bölgesel olarak yıldız şekilli veya örümcek ağına benzer yaygın çizgisel oluşumlar olup tüm bacağı sarabilirler.Kılcal varis; daha çok bayanlarda görülen ve ileri vakalarda etek giymeyi engelleyecek kadar ciddi kozmetik sorun yaratan bir tür damar hastalığıdır.
Retiküler Varisler: Genellikle 2-4 mm kalınlıgında, mavi yada mor renkli, ciltten hafifçe kabarıklık yapan varislerdir. Bacaklarda kaşıntı yada ağırlık hissiyle birlikte seyrederler.
Trunkal varisler (Variköz venler): 4 mm’den büyük, koyu yeşil renkli, sıklıkla kıvrımlı ve büküntülü, üzüm salkımına benzer şekilde anormal derecede genişlemiş toplardamarlar. İleri derecede venöz reflü’ye bağlı gelişirler. Bacakta şişlik, ağrı, yanma, kaşıntı, ağırlık hissi ve gece krampları gibi bulgularla birliktedirler.
Varis Hastalığının Bulguları Nelerdir?
Bacak varisi bulunan hastaların en yaygın şikayeti bacakların görüntüsünün bozulmasıdır. Yaygın görülen şikayetler şu şeklide sıralanabilir.

Ağrı: Tüm bacağı ve özellikle dizaltı bölgeyi etkileyen derin, künt ve bacağa ağırlık hissi veren bir ağrıdır. Uzun süre ayakta kalmakla artar ve bacağı yukarı kaldırmakla azalır.
Kaşıntı: Bacakta kaşıntı, sıcaklık , yanma hissi ve zonklamaya eşlik edebilir. Genellikle variköz damarların üzerinde olur.
Ayak bileğinde şişme: Özellikle akşamları ayak bileklerinde hafif orta dereceli şişlikle gelişebilir, bacağı yukarı kaldırmak ve soğuk duşla şişlikte büyük ölçüde gerileme olur.
Gece krampları: Varis hastalıgının ileri dönem bulgularından biridir.Venöz yetmezliği olan hastalarda tüm gün ayakta kalmaya bağlı toplardamarlarda gelişen venöz hipertansiyonun yol açtıgı düşünülmektedir.
Kanama:Venöz yetmezlik nedeniyle ayak bileği basıncının çok yükseldiği durumlarda ( venöz hipertansiyon) hassas cilde hafif bir travma ile büyük kanamalar olabilir, ayrıca ileri derecede büyümüş ve cilde yaklaşmış variköz vende çok kendiliğinden patlayarak şiddetli kanamaya yol açabilir.
Varis sorunu daha da ilerlediğinde bacakta renk koyulaşması (hiperpigmentasyon), cildin esnekliğini kaybederek sertleşmesi (Lipodermoskleroz) ve son aşamada yaraların (venöz ülser) ortaya çıkması görülen sonuçlar arasındadır.
Varislerin genellikle gözle görülen ciddi morarma evrelerine gelene kadar önemsenmediği görülmektedir. Öncelikle bir kozmetik ve estetik sorunu olarak görülen varisler, doğru zamanda tedavi edilmediğinde, damar içerisinde pıhtılaşmaya ve iltihaplanmaya (tromboflebit) neden olabilir. Bu durumun, damar tıkanıklıklarına ve oluşan pıhtının koparak akciğerlerde tıkanmaya (pulmoner emboli) ve ölüme kadar uzanan bir solunum yetmezliğine yol açtığı da bilinmektedir.

VENÖZ YETMEZLİKTE “CEAP SINIFLAMASI”

Kronik venöz hastalıklarda uzun süre tanısal kesinlik olmamasının sıkıntısı yaşanmış buda farklı çalışmalarda aynı hastalıkla ilgili karmaşık sonuçlara neden olmuştur. 1994’te “American Venöz Forumda” CEAP adı verilen kronik venöz yetmezlikle ilgili sınıflama ve evreleme yayınlanmıştır. Bu sınıflamanın amacı tüm dünyada geçerli, objektif bir sınıflama sisteminin sağlanmasıdır. Sınıflama ismini Klinik, Etyolojik, Anatomik ve Patolojik kelimelerinin başharflerinden almaktadır.
Ancak güncel pratikte bu sınıflamanın klinik bölümü kullanılmaktadır. Venöz hastalık açısından görülebilen veya palpe edilebilen bulgu olmayan hastalar C0, Telenjiektazi ve retiküler venlerin varlığı C1, Variköz venlerin varlığı C2, varislere ödemin eşlik etmesi C3, cilt değişiklikleri gelişmesi C4, varislerle birlikte iyileşmiş ülserin ve cilt değişikliklerin varlığı C5, aktif ülser varlığı C6 olarak sınıflandırılmaktadır. Bunların sonuna septomatik hastalarda S, asemptomatiklerde ise A eklenmektedir.
Varis Tanısı Nasıl Konur?
Günümüzde alt extremite toplardamar patolojilerinin değerlendirilmesinde altın standart renkli doppler ultrasondur. Bu yöntem ile ciltaltında seyreden ve gözle görülemeyen toplardamarlar ultrasonografik olarak incelenebilmekte, damarlardaki kapak yetersizliği (reflü) değerlendirilebilmektedir. Varis tedavisi öncesi altta yatan tüm sorunları anlayabilmek için Doppler ultrason gittikçe daha sık kullanılmaktadır.
Bu yöntem ağrısız olup iğne kullanılmamaktadır. Her tedavide olduğu gibi erken dönemde doğru ve yeterli tanının önemli olduğu varis tedavisinde, damar cerrahının ilk aşamada Doppler Ultrason eşliğinde “Damar Haritalaması” yapması sonuçların etkinliğinde öneme sahiptir, çünkü varis hastalığında yanlış ya da yetersiz tedavilerin en önemli nedeni renkli Doppler ultrasonografi tetkikinin yanlış yapılması ya da yorumlanmasıdır .
Günümüzde Toplardamar hastalıklarının değerlendirilmesinde pletismografi, flebografi, MR- venografi gibi görüntüleme teknikleri seyrekte olsa kullanılmaktadır.
Varis: Kime Tedavi Olmalıyım?
Ameliyatla tedavinin yerini günümüzde hastayı daha az zarar veren “minimal invaziv” yöntemler almaya başladı. Bu konuda uzman damar cerrahları yeni yöntemler aracılığı ile önceki dönemlere nazaran kısa sürede başarılı kozmetik sonuçlar elde ediyor. Her tedavide olduğu gibi erken dönemde doğru ve yeterli tanının önemli olduğu varis tedavisinde, damar cerrahının ilk aşamada Doppler Ultrason eşliğinde “Damar Haritalaması” yapması sonuçların etkinliğinde öneme sahiptir.

Haritalamanın ardından, günümüzde tüm dünyada geçerli olan Endovenöz Ablasyon tedavi yöntemleri uygulanmaktadır. Bu tedavi; varislere yol açan damarın içten “Radyofrekans” veya “Lazer enerjisi” yayan ince kateterlerle kapatılmasıdır.
Dünyada olduğu gibi Türkiyede de konu ile ilgili uzman damar cerrahları tarafından başarı ile uygulanan bu yöntemle varisten şikayetçi olanlar, işlemden birkaç saat sonra ayağa kalkarak evlerine gidebilmekte ve ertesi gün işlerine dönebilmekteler. İşlemin 30 dakika gibi kısa bir sürede tamamlanabilmesi, hastanın işlem sonrası hemen ayağa kalkabilmesi, bildiğimiz cerrahi yöntemlere nazaran daha az ağrı ve morluk gözlenmesi, neredeyse hiç infeksiyon olmayışı bu yöntemin en önemli avantajlarıdır. Endovenöz Ablasyon’un başarısı, klinik çalışmalarda %99 gibi çok yüksek bir oranda gösterilmiştir.
Varis sorununda yaşanan aşamaya göre cerrahi gereksinimi bulunan hastalarda ise kesik uygulamadan bir iğne deliği kadar küçük bir boşluktan dikişe gerek olmaksızın uygulama yapılabilmekte ve başarılı kozmetik sonuçlar elde edilmektedir.
Varis’ten Nasıl Korunabilirim?
Varis gelişiminde muhtemel en önemli faktör genetik eğilimdir. İnsanlar genetik yapılarını değiştiremeyeceklerinden varis oluşmasından kesin korunma sözkonusu değildir. Sigara ve içki kullanılmasının varis gelişmesi ile doğrudan bağlantısı yoktur. Ayrıca varis gelişimini engelleyecek bir ilaç bulunmamaktadır. Kullanılan venotonik ilaçlar mevcut semptomların (ağrı, yanma, şişlik, kramp vb.) giderilmesine yönelik olup hastalığın ilerlemesini durdurmamakta ve geri döndürmemektedir.
Değişik kaynaklarda belirtilen varis önleyici kremlerin bilimsel olarak yararı gösterilememiştir. Bu nedenle alınabilecek en önemli önlemler kilo kontrolü, düzenli egzersiz, uzun süre sabit pozisyonda kalmama ve koruyucu varis çolabı kullanmaktır. Hasta her fırsatta bacağını yüksekte tutmalıdır.
Çok sıcak ortamlardan (hamam, sauna) uzak durulmasında fayda vardır. Bacakta baldır-kas pompasının çalışmamasın, varis hastalıgı gelişiminde ve semptomların ilerlemesinde önemli bir etken oldugu kanıtlanmıştır. Bu nedenle varis hastalıgı olan bayanların topuklu ayakkabıları olabildiğince az giymesi önerilmektedir.
Kalp Ameliyatı
Ameliyatların daha doğrusu cerrahinin geçmişi aslında bundan 17 bin sene öncesine dayanmaktadır.İlk bilgilere baktığımızda milattan öce 15 bin yılında o zamanki ilkel cerrahi aletler ile insanların kafasında delik açıldığını ki buna trepenasyon diyoruz ama cerrahinin 17 bin senelik geçmişine rağmen kalp ameliyatlarının geçmişi sadece 60 yıl.
Yani ciltten kalbe olan 3 santimlik mesafeyi cerrahi 17 bin senede anca alabilmiş.

Kalp ameliyatı dolayısı ile doğuştan yada sonradan edinilen kalp hastalıklarının cerrahi yöntemler ile tedavisi anlamına gelmektedir.

Tabi bu eskiden büyük büyük kesiler ile yapılan ameliyatlar artık yerini giderek daha küçük kesiler ile yapılan hatta hiç kesi yapılmadan yapılan ameliyatlara bırakmaktadır
Bu tür ameliyatlara minimal invaziv cerrahi yada katater temelli cerrahi diyoruz.

Kalp Ameliyatı Öncesi Hazırlık Süreci

Kalp Ameliyatları kalpteki problemlerin cerrahi yöntemler ile çözülmesi amacı ile yapılan ameliyatlardır.

Kalp ameliyatları ameliyattan önce hastanın bu ameliyata hazırlanmasını gerektiren bir süreci de içerir
Bu süreç içerisinde hastanın ilave risk faktörlerinin olup olmadığının değerlendirilmelidir;

Şeker Hastalığı var mı?
Tansiyonu var mı ?
Solumun Egzersizleri
Solunum Kapasitesi Nasıl ?
Akciğerlerde Herhangi bir problem var mı?
Şah damarlarında tıkanıklık var mı?
gibi ilave problemlerin teşhis edilmesi ve ameliyat stratejisinin buna göre belirlenmesi amacı ile yapılır.

Kalp ameliyatı hazırlıklarının bir diğeri de hastanın ameliyat esnasında en düşük risk ile ameliyat olmasını sağlamaktır.
Burada bizi en çok tedirgin eden şey vücutta bir enfeksiyonun varlığıdır.
Bu da en çok kalp kapağı ameliyatlarında özellikle protez kullanılan ameliyatlarda bizim karşımıza sorun olarak çıkabileceği için bu tür ameliyatlara girecek olan hastalarda vücutta enfeksiyon odağı olmasını istemeyiz.

Vücuttaki enfeksiyon odağının gizli kalan enfeksiyon odaklarının en başında da diş ve ağız hastalıkları geliyor.Onun için kalp ameliyatı olan hastalarda mutlaka hastanın bir diş hekimi tarafından değerlendirilip, Ağız içinde ve dişlerde bir enfeksiyonun olmadığından emin olmak istiyoruz.
Ameliyat hazırlıklarının bir diğer yönü de hastanın ameliyat esnasında ihtiyaç duyabileceği malzemelerin hazırlanmasıdır

Hastanın kan gurubunun önceden belirlenmesi
Kan ihtiyacına karşın hastaya uygun kanın temin edilmesi ve kanın saklanması
ameliyat hazırlıkları için gereklidir.
Genellikle ameliyattan bir gün önce hastalarımızı yatırıp bu hazırlıkları yapmaktayız.

Kalp Ameliyatı Ne Kadar Sürer?

Kalp ameliyatı ortalama üç, dört saat süren bir ameliyattır.

Tabi çok kısa süren ameliyatlar olduğu gibi çok uzun süren ameliyatlarda olabilir ama büyük bir oranda %70,80’i ortalama üç, dört saat süren ameliyatlardır. Bu ameliyatlarda hastalarımızı kalp akciğer makinelerine bağlayarak bu ameliyatları gerçekleştirebileceğimiz gibi hiç bu aletlere bağlamadan çalışan kalpte bu ameliyatların bir kısmını yapmaktayız.

Kalp Ameliyatlarında Karşılaşabileceğiniz Olası Riskler Nelerdir?

Hayatta hiç bir şey sıfır riskli değil. Sonuçta doğum Allah’ın emri. Doğumda da bebeğin ters geldiğini, bebeğin anne karnında kordon dolandığını, bebeğin yaşamı kaybettiği, annenin de ölebildiğini biliyoruz. Bugün diş çekimi de sıfır riskli değil yada en ufak bir iğne yaptırıyorsunuz iğne üzerinden alerji gelişip problemler yaşatmaktadır.
Dolayısı ile hayatta hiç bir şey sıfır riskli olmadığı gibi kalp ameliyatları da maalesef sıfır riskli değildir.
Kalp ameliyatlarını sıfır riskli olması aslında en çok isteyenler bizler kalp cerrahlarıyız.

Ama sonuçta her girişimin belli oranlarda riski var tabi burada göz önünde bulundurulması gereken şey şu hiçbirimiz sapasağlam bir insan alıp kalp ameliyatı yapmıyoruz orta da zaten ciddi bir problem var ve bu problemin kendisi başlı başına hasta için bir risk oluşturmaktadır
Bu bir estetik ameliyat gibi burnunun kaşını düzeltiyim gibi bir şey de değil.

Direk yaşamsal bir organdaki problemlerden bahsediyoruz.Dolayısı ile bir ameliyata karar verilir iken mevcut hastalığın riski ne bu yaşamı ne kadar tehdit ediyor bunun karşılığında ne kadar bir riski ben göz önüne almalıyım ameliyatta ve bu ikisini terazinin iki kefesine koyup tartıp buna göre ameliyat kararı veriyoruz.

Kalp ameliyatlarında risk standart bir risk değil.

Sıfıra yakın riskli ameliyatlar olabileceği gibi %50 %60 a yakın riskli ameliyatlarda olabilir
Örneğin bugün çok yaptığımız koroner bypass ameliyatlarının riski Yaklaşık %1 civarında.
Çok sık yaptığımız kapak ameliyatlarının riski %1 civarında ama damarı yırtılmış ana damarı çatlamış bunun kanaması problemi acil servise gelen bir hastanın diseksiyon ameliyatı dediğimiz bir hastanın örneğin ameliyatının riski %20’lere %30 ‘lara çıkabilir.
Yada yine bir bypass ameliyatı ama hasta 90 küsur yaşında böbrek yetmezliği var karaciğer yetmezliği var ilave bir sürü sorunu var, bu hastada da koroner bypass ameliyatı yaptığımız zaman bu asla %1 değil
Bu hastanın belki ameliyatının riski %50’lere kadar çıkabilmektedir.
Dolayısı ile hastalığın yada ameliyatın riski değil ameliyat olacak insanın karşılaştığı riskten bahsediyoruz biz burada ve bu da maalesef standart değil
Takdir edeceğiniz gibi 20 yaşında doğum yapan bir insan ile 45 yaşında doğum yapan bir insanın doğum sırasında karşılaşacağı riskler nasıl bir değilse 40 yaşında bypass ameliyatı olacak 90 yaşında bypass ameliyatı olacak bir insanın ameliyatının riskleri de aynı değil.

Yapılış şekline göre Kalp Ameliyatları Nelerdir?

Kalp Ameliyatlarında en çok kullanılan yöntem; Sternum adı verilen iman tahtası kemiğinin kesilmesi ile yapılan klasik kalp ameliyatıdır.
Son 10 sene içerisinde gelişen teknoloji ile Minimal İnvaziv ( Küçük Kesi, Koltuk Altı Kalp Ameliyatı v.s ) ve Da Vinci Robotik Cerrahi Kalp Kapakçığı Ameliyatları yüksek başarı oranları ile giderek artan sayılarda yapılmaktadır. Bu tür ameliyatların en büyük avantajları; kemik kesilmemesi, daha az ağrı, daha hızlı iyileşme, küçük kesi nedeni ile daha kozmetik olması ve günlük yaşantıya daha çabuk dönülmesidir.

Kalp Ameliyatı Nasıl Yapılır ?

Kalp Ameliyatları genellikle; genel anestezi altında kalp – akciğer makinası desteği ile kalbi durdurarak veya çalışan kalpte yapılır.

Kalp Ameliyatı Sonrasındaki Süreçler Nelerdir?

Kalp Ameliyatı Sonrası Uyanma Süresi

Kalp Ameliyatı sonrasında hastalar ortalama 4 ila 6 saat içerisinde uyanıp solunum cihazından ayrılırlar.

Kalp Ameliyatı Sonrası Yoğun Bakım

Kalp Ameliyatı sonrasında; hastalar genellikle ortalama 24 saat yoğun bakımda takip edilirler. Bu süre sonunda servise çıkartılırlar. Ortalama 4 ila 5 gün içerisinde taburcu edilirler.

Hastalığa bağlı Kalp Ameliyatları Nelerdir ?

En sık yapılan kalp ameliyatı koroner bypass ameliyatıdır. Bunu sırası ile Aort ve Mitral Kapak hastalıkları, Aort Anevrizma ( Baloncuk Hastalığı ), kalbin doğuştan olan anomalileri ( Delik , Damarlarda daralma v.s) , ritim bozuklukları, damar yırtılmaları ve kalp yetersizliği nedeni ile yapılan destek cihazları ve kalp nakli takip eder.

Koroner Bypass Ameliyatı

Bypass Ameliyatı : Göğüsten, Koldan alınan atardamar veya bacaklardan alınan toplardamarların kalbin tıkanmış olan koroner damarına takılması işlemidir.Bu girişim sonrasında tıkalı damardan geçemeyen kan akışı yeni takılan damarlardan geçerek kalbi besler.

Kalp Kapağı Ameliyatları

Kalp Kapakçığı Ameliyatında en çok ameliyat edilen kapakçıklar aort ve mitral kapaktır. Bir Üçüncü olarak triküspid kapak da etkilenerek sorun çıkarabilir.

Aort Kapak Ameliyatı

Aort Kapak Ameliyatı : En sık yapılan aort kapak ameliyatları, kalsifik aort kapağı , romatizmal aort kapağı ve biküspid aort kapağı hastalıkları nedeni ile yapılmaktadır. Aort Kalp Kapağı ameliyatlarında öncelikli olarak kalp kapağının tamir edilmesi, tamire uygun değil ise protez kapak ile değiştirilmesi gerekmektedir.

Mitral Kapak Ameliyatı

Mitral Kapak Ameliyatı : Göğüsten, Koldan alınan atardamar veya bacaklardan alınan toplardamarların kalbin tıkanmış olan koroner damarına takılması işlemidir.Bu girişim sonrasında tıkalı damardan geçemeyen kan akışı yeni takılan damarlardan geçerek kalbi besler.

Triküspid Kapak Ameliyatı

Triküspid Kapak Ameliyatı : Sıklıkla romatizmal hastalık veya mitral kapak hastalığı sonucu kapakta darlık veya yetersizlik oluşur. Triküspid Kalp Kapağı ameliyatlarında öncelikli olarak kalp kapağının tamir edilmesi, tamire uygun değil ise protez kapak ile değiştirilmesi gerekmektedir.
Kalp Kapakçığı Ameliyatı
Kalpte 4 adet kapak bulunur. Yaşamın herhangi bir döneminde, çeşitli sebeplere bağlı olarak, bu kapakların bir veya birden fazlasında sorun çıkabilir. Bu hastalığın sebepleri ise doğumsal veya kalıtsal olabilir. En fazla etkilenen kapaklar aort ve mitral kapaktır. Ancak üçüncü olarak triküspid kapak da etkilenerek sorun çıkarabilir.
Kapakla ilgili rahatsızlık, kapağın daralması sonucu kan akımının azalması veya yetmezliği sonucu kanın geriye kaçması durumudur. Darlık veya yetmezlik tek tek görülebileceği gibi, her ikisi birden de meydana gelebilir.
Kalp kapaklarında görülen bu rahatsızlık kalbin yükünü daha fazla arttıracağı için, uzun sürmesi halinde kalbin yapısında geri dönüşü zor bozukluklara neden olabilir.
Son 10 sene içerisinde gelişen teknoloji ile Minimal İnvaziv ( Küçük Kesi, Koltuk Altı Kalp Ameliyatı v.s ) ve Da Vinci Robotik Cerrahi Kalp Kapakçığı Ameliyatları yüksek başarı oranları ile giderek artan sayılarda yapılmaktadır. Bu tür ameliyatların en büyük avantajları; kemik kesilmemesi, daha az ağrı, daha hızlı iyileşme, küçük kesi nedeni ile daha kozmetik olması ve günlük yaşantıya daha çabuk dönülmesidir.

Aort Kapak Ameliyatı

Aort Kapak: Kalpten çıkan ana damar olan aort damarının hemen başındaki kalp kapağıdır. Kalbin pompaladığı kanın tekrar kalbe geri dönmesini engellemektedir. Bu Kapakta hastalık sonucu darlık veya yetersizlik olabilir.
Aort Kapak Ameliyatı: En sık yapılan aort kapak ameliyatları, kalsifik aort kapağı , romatizmal aort kapağı ve biküspid aort kapağı hastalıkları nedeni ile yapılmaktadır. Aort Kalp Kapağı ameliyatlarında öncelikli olarak kalp kapağının tamir edilmesi, tamire uygun değil ise protez kapak ile değiştirilmesi gerekmektedir.

Mitral Kapak Ameliyatı

Mitral Kapak: Kalbin sol kulakçığı ile sol karıncığı arasında yer almaktadır. Sol karıncığın pompaladığı kanın sol kulakçığa geri dönmesini engellemektedir.
Mitral Kapak Ameliyatı: Sıklıkla romatizmal hastalık ve dejeneratif hastalık sonucu kapakta darlık veya yetersizlik oluşur. Mitral Kalp Kapağı ameliyatlarında öncelikli olarak kalp kapağının tamir edilmesi, tamire uygun değil ise protez kapak ile değiştirilmesi gerekmektedir.

Triküspid Kapak Ameliyatı

Triküspid Kapak: Kalbin sağ kulakçığı ile sağ karıncığı arasında yer almaktadır. Sağ karıncığın pompaladığı kanın sağ kulakçığa geri dönmesini engellemektedir.
Triküspid Kapak Ameliyatı: Sıklıkla romatizmal hastalık veya mitral kapak hastalığı sonucu kapakta darlık veya yetersizlik oluşur. Triküspid Kalp Kapağı ameliyatlarında öncelikli olarak kalp kapağının tamir edilmesi, tamire uygun değil ise protez kapak ile değiştirilmesi gerekmektedir.
Mitral Kapak Ameliyatı
Mitral Kapak: Mitral Kapak kalbin sol tarafında atrium(kulakçık) ile ventrikül (karıncık) arasında kanın geçişini düzenleyen oluşumdur. Kalbin dinlenim süresi (diyastol) sırasında kanın sol atriumdan sol ventriküle geçişine olanak verecek biçimde açılırken, sistol sırasında kapanarak kanın geriye doğru kaçışına engel olur. Mitral kapak temel olarak 4 yapının birleşmesi ile oluşur.

Kapak yaprakçıklıkları (leaflet)
Kapak halkası (annulus)
Papiller kaslar (kapağın hareketini sağlayan kaslar)
Chordea tendinae (kasları yaprakçıklara bağlayan oluşumlar)
Mitral Kapak Darlığı Nedir?

Mitral kapak darlığı en sık olarak akut romatizmal ateşin sekeli olarak görülür. Nadiren dejeneratif nedenler de mitral darlığına neden olabilir. Romatizmal kapak lezyonu darlığa ya da yetmezliğe ya da her ikisine birden neden olabilir. Erken çocukluk döneminde saf yetmezlik daha ön planda iken, genç erişkinlerde darlık daha yaşlı erişkinlerde her ikisi birden daha sık görülür. Mitral darlıkta kanın sol atriumdan sol ventriküle geçişi önünde bir engel oluşmuştur.

Mitral Kapak Darlığının Belirtileri Nelerdir ?

Mitral kapaktaki daralma sonucu kan sol kulakçıktan sol karıncığa güçlükle geçer. Sol kulakçık basıncının ve buna bağlı olarak geriye doğru pulmoner venöz basınç (akciğer toplardamar basıncı) ve pulmoner kapiller basınç (akciğer kılcaldamar basıncı) artması ile ortaya çıkan dispne (solunum güçlüğü) en belirgin semptomdur. Hastanın egzersiz toleransı kısıtlanmıştır ve çabuk yorulur. Bu semptomların ortaya çıkması genellikle çok uzun süre alır. Ancak akut ortaya çıkan durumlarda hasta akciğer ödemi tablosu ile başvurabilir. Ekokardiyografi en iyi bilgi veren tetkiktir. Anjiografi ancak Eko’nun yeterli bilgi vermediği düşünülen hastalarda ve EKG sinde koroner arter hastalığı düşündürecek bulgular olan hastalarda gereklidir. 40 yaş üstü hastalarda EKG normal olsa da anjiografi gerekebilir.

Mitral Kapak Darlığında Ameliyat Ne Zaman Yapılmalıdır ?

Tüm kapak hastalıklarının değerlendirilmesi ve tedavisinin belirlenmesinde efor kapasitesi önemlidir. Bu nedenle New York Kalp Birliğinin (NYHA) Fonksiyonel Sınıflaması kullanılır. Hastaların testlerle saptanan efor kapasiteleri MET denen (1 MET = 3,5 ml/kg/dk oksijen tüketimi sağlayan iş yüküdür) bir ölçüyle değerlendirilir.

NYHA Class 1: Herhangi bir yakınması olmayan ( 7 MET veya daha yüksek)
NYHA Class 2: Ağır aktivite ile şikayeti olanlar ( 5-6 MET )
NYHA Class 3: Günlük basit aktivite ile bile şikayeti olanlar ( 2-4 MET )
NYHA Class 4: Dinlenme durumunda bile şikayetleri vardır
Buna göre NYHA Class II (atrial fibrilasyon varsa) NYHA Class III veNYHA Class IV hastalar için operasyon endikasyonu vardır.
Atrial fibrilasyon (ritm bozukluğu) gelişmesi hastanın yalnızca semptomlarını şiddetlendirmekle kalmaz tromboemboli,( kalp içinde oluşan pıhtının atılarak organ damarları, kol ve bacak tıkaması) riskini arttırır.

Ekokardiografideki kapak alanı gibi birtakım ölçütler de ameliyat kararı için kullanılır.

Mitral Kapak Yetersizliği Nedir?

Mitral kapak yetmezliğinin en sık sebebi dejeneratif hastalıktır. Romatizmal hastalık da mitral yetersizliğe yol açabilir. Mitral kapak yetersizliğinde sol karıncığın pompaladığı kanın bir kısmı yetrsizliğin derecesine bağlı olarak sol kulakçığa kaçar. Bunun sonucu olarak zaman içinde kalp büyümeye ve akciğerde basınç artmaya başlar.
Mitral Kapak Yetersizliğinin Belirtileri Nelerdir ?
Mitral kapağı yerinde tutan iplikçiklerde kopma, veya kalp krizi sonrasında iplikçiklerin yapıştığı kalp adalesindeki hasar sonucu yakınmalar çok ani başlayıp hasta akut akciğer ödemine girebilir. Bunun yanında dejeneratif mitral yetersizliğinde yakınmalar daha yavaş gelişebilir. Hastaların yakınmaları mitral darlığında ortaya çıkan belirtilere benzer. Tedavide gecikilmesi durumunda kalp fonksiyonları bozulur.

Mitral Kapak Yetersizliğinde Ameliyat Ne Zaman Yapılmalıdır ?

Dejeneratif mitral kapak yetersizliğinde ameliyat sonuçları çok başarılı olduğu ve kapağın tamir edilme olasılığı çok yüksek olduğu için yakınması olmayan hastalara da ameliyat önerilir. Ancak bu ameliyatlar ölüm riskinin % 1’in altında ve kapak tamiri olasılığının %95’in üzerinde olduğu deneyimli merkezlerde yapılmalıdır. Yakınması olan hastalar ve kalp fonksiyonlarında bozulma başlayan hastalar zaman geçirmeden ameliyat olmalıdır.

Mitral Kapak Ameliyatı Nasıl Yapılır ?

Mitral kapak ameliyatlarında halen en çok kullanılan yöntem; Sternum adı verilen iman tahtası kemiğinin kesilmesi ile yapılan klasik kalp ameliyatıdır. Alternatif olarak Mitral kapakçığı ameliyatları Minimal İnvaziv ( Küçük Kesi, Koltuk Altı Kalp Ameliyatı v.s ) ve Da Vinci Robotik Cerrahi gibi yöntemler kullanılarak yüksek başarı oranları ile giderek artan sayılarda yapılmaktadır. Bu tür ameliyatların en büyük avantajları; kemiğin hiç kesilmemesi, daha az ağrı, daha hızlı iyileşme, küçük kesi nedeni ile daha kozmetik olması ve günlük yaşantıya daha çabuk dönülmesidir.
Ameliyatta mitral kapağın öncelikle tamir edilmesi tercih edilmelidir. Ancak romatizmal ve iskemik (kalp krizine bağlı) hastalıklarda tamir her zaman mümkün olmayabilir. Tamirin mümkün olmadığı durumlarda hasta kapak uygun ölçü ve yapıda protez kapak ile değiştirilir.
Aort Kapak Ameliyatı
Aort Kapak Darlığı Nedir?

Aort kapak darlığı en sık olarak akut romatizmal ateşin sekeli olarak görülür. Konjenital (doğumsal) veya dejeneratif nedenler de aort darlığına neden olabilir.
En sık rastlanılan konjenital neden, aort kapağının (tricuspit) 3 parçalı olması gerekirken bicuspit (2 parçalı) olması durumudur. Kanı vücuda pompalayan sol karıncık adalsie kalınlaşarak (hipertrofi) önündeki engeli aşmaya çalışır. Bunun sonucu olarak kalbin içindeki basınç çok yükselir. Zaman içinde kalp yetmezliği ortaya çıkar.

Aort Kapak Darlığının Belirtileri Nelerdir ?

Hastalar genellikle uzun süre belirti vermeden yaşarlar. Kapak alanı normalde 2.5-3.5cm2 dir ve bu alan 1 cm2 nin altına düşerse belirtiler ortaya çıkar. Aort darlığının klasik belirtileri: konjestif kalp yetmezliği (nefes darlığı, çabuk yorulma, periferik ödem) göğüs ağrısı ve senkoptur (bayılma). Bu belirtiler ortaya çıktıktan sonra hastalığın gidişi kötüleşir. Tanısı için ekokardiografi yeterli olsa da operasyon öncesi değerlendirmek için kalp kateterizasyonu yapılmalıdır. Aort kapak darlığının en korkulan sonucu ani ölüm riskidir.

Aort Kapak Darlığında Ameliyat Ne Zaman Yapılmalıdır ?

Ameliyat endikasyonu için asemptomatik hastalarda ekokardiografide,
Kapak alanının 0.7 cm² den az olması ya da
Hastanın konjestif kalp yetmezliği, anjina (göğüs ağrısı) ve senkoplarının olması yeterlidir.
Sol ventrikül ile aort arasındaki ortalama sistolik basınç farkının 50mmHg üzerinde olması da ameliyat endikasyonudur.
Aort Kapak Yetersizliği Nedir?

Aort kapak yetmezliğinin en sık sebebi akut romatizmal ateş hasarıdır. Bunun yanı sıra kapağı tutan konnektif (bağ) dokusu hastalıkları ve travmalarda kapak yetmezliği oluşturabilirler. Aort yetmezliğinde aortaya pompalanan kanın bir miktarının sol ventriküle geri dönmesi ve buna bağlı olarak ventrikül iş yükünün artmasıdır. Aynen darlıkda olduğu gibi bu durum bir süre kalp adalesinin kalınlaşması ile tolere edilir. Ancak sonunda kalp fonksiyonları bozulur.

Aort Kapak Yetersizliğinin Belirtileri Nelerdir ?

Hastanın yakınmalarının ortaya çıkması uzun yıllar alır. En erken belirti sol ventrikül fonksiyon bozukluğuna bağlı nefes darlığıdır. Zamanla konjestif kalp yetmezliği ve anjina ( göğüs ağrısı) ortaya çıkar.
Normal sol ventrikül fonksiyonlarına sahip yakınmasız hastalara medikal tedavi verilip izlenmelidir.

Aort Kapak Yetersizliğinde Ameliyat Ne Zaman Yapılmalıdır ?

Asemptomatik hastalarda ekokardiyografide sol ventrikül fonksiyonlarında bozulma varsa ( sol ventrikül end sistolik çapı 55mm fazla ise FS ve EF de düşme varsa) hasta kateterizasyon için yönlendirilmeli, kateterizasyonda ciddi aort yetmeliği ve sol ventrikül fonksiyon bozukluğu saptanırsa opere edilmelidirler.
Ciddi aort yetmezliği ve konjestif kalp yetmezliği olan hastalar mümkün olan en kısa sürede ameliyat edilmelidir.

Aort Kapak Ameliyatı Nasıl Yapılır :

Kalp Ameliyatlarında en çok kullanılan yöntem; Sternum adı verilen iman tahtası kemiğinin kesilmesi ile yapılan klasik kalp ameliyatıdır. Alternatif olarak aort kapakçığı ameliyatları Minimal İnvaziv ( Küçük Kesi, Koltuk Altı Kalp Ameliyatı v.s ) yöntemler kullanılarak yüksek başarı oranları ile giderek artan sayılarda yapılmaktadır. Da Vinci Robotik Cerrahi ile aort kapakçığı ameliyatlarının yapılabilmesi konusunda çalışmalarımız sürmektedir.
Bu tür ameliyatların en büyük avantajları; kemiğin hiç kesilmemesi veya kısmen kesilmesi, daha az ağrı, daha hızlı iyileşme, küçük kesi nedeni ile daha kozmetik olması ve günlük yaşantıya daha çabuk dönülmesidir.
Cerrahi tedavi, kalp kapağının öncelikle tamir edilmesidir. Tamirin mümkün olmadığı durumlarda hasta kapak uygun ölçü ve yapıda protez kapak ile değiştirilir. Bazı durumlarda kapaktaki yetmezlikle birlikte aortta (kalpten çıkan ana atardamar) da genişleme vardır. Bu durumda kapakta kireçlenme yoksa hastanın kendi kapağı kullanılarak aorta değiştirilir (David ameliyatı). Özellikle biküspid aort kapağı olan hastalarda kapakta aşırı kireçlenme yoksa kalp kapağı tamir edilebilir. Kapak deforme olmuşsa kapakla birlikte aortanın da greft olarak adlandırılan tüp şeklinde yapay bir materyal ile değiştirilmesi gerekebilir (Bentall ameliyatı).
Koroner Bypass Ameliyatı
Koroner Bypass ameliyatlarında tıkalı damarın devam eden bölümünün kalbin kan gidemeyen bölümlerine yeni damar ekleyerek bypass yaparak kısa devre oluşturarak kan gitmesini sağlıyoruz.

Burada kullandığımız damarlar genellikle iki tane meme damarı kol damarı ya da bacaktan alınan toplar damar.

Özellikle genç hastalarda bacaktan aldığımız damarı çok fazla kullanmak istemiyoruz çünkü bunun uzun dönem açıklığı diğer göğüs damarına ya da kol damarına göre daha düşük.

Seksen yaşındaki bir insanla yapacağımız ameliyatın 10 15 sene kontrollü yaşam sağlaması kabul edilebilir ama 40 yaşında bu hastayı ameliyat ediyorsanız ona 10 15 sene konfor sağlayacak bir ameliyat doğru olmaz. Yapılması gereken ameliyatın en az 30 40 sene sorunsuz hastayı götürmesi gerekiyor.

Onun için de özellikle genç hastalarda full arteriyel revaskülarizasyon dediğimiz atar damarlardan yararlanarak ameliyat olmasını öneriyoruz ve uygulamamız da bu yönde.





Koroner Bypass Ameliyatı: Göğüsten, Koldan alınan atardamar veya bacaklardan alınan toplardamarların kalbin tıkanmış olan koroner damarına takılması işlemidir.Bu girişim sonrasında tıkalı damardan geçemeyen kan akışı yeni takılan damarlardan geçerek kalbi besler.

Koroner Bypass Ameliyatı Kimlere yapılır?

Koroner Bypass Ameliyatı: Yaş gözetmeksizin, kalbinde bir veya daha fazla damarında tıkanıklık olan bütün hastalara yapılmaktadır.

Stent mi, Koroner Bypass mı?

Stent kalp krizi geçirmekte olan bir hastada veya kalbinde tek damarda tıkanıklık yaşanan hastalarda tercih edilebilecek bir yöntemdir.
Bypass ise; Özellikle çoklu damar tıkanıklıklarında tercih edilen tedavi yöntemidir.

Koroner Bypass Ameliyatının Riskleri Nelerdir?

Koroner Bypass Ameliyatı: Dünyada tüm ameliyat içerisinde en çok yapılan ameliyatlardan biridir. İyi merkezlerde yaklaşık %1 risk ile yapılır. Ölüm riski dışında en sık karşılaşılan komplikasyon felçtir.

Ülkemizde sadece bypass değil tüm kalp ameliyatlarının sonuçlarını kamu ile paylaşan tek hastane Acıbadem hastanesidir ve Bypass ameliyatındaki başarı oranı %99’un üzerindedir.

Koroner Bypass Ameliyatı nasıl yapılır?

Koroner Bypass Ameliyatı: Gerek çalışan kalpte gerekse kalbi durdurarak göğüsten koldan ve bacaktan alınan damarların, kalpteki tıkalı damarlara eklenmesidir.

Bu ameliyat genel anestezi altında yapılmaktadır. Ameliyattan sonra hastalar yaklaşık 24 saat yoğun bakımda takip edilir.
Bypass ameliyatlarında genellikle yüksek miktarda kan ve kan ürünü kullanılmakta olup Acıbadem hastanesinde bypass ameliyatı olan hastaların yaklaşık %90’ında kan kullanılmamaktadır.

Koroner Bypass Ameliyatı Ne kadar sürer?

Koroner bypass ameliyatları yapılan bypass sayısına göre değişmekle beraber ortalama 2 ila 4 saat arasında süren ameliyatlardır. Ameliyattan sonra hastalarınız bir gün yoğun bakımda kalır ertesi gün servise çıkarlar servise çıktığı gün kendi ihtiyaçlarını kendisi karşılayabilir. Yemeğini yer yüzünü yıkar dişini fırçalayabilir ve aynı gün ayağa kalkıp oda içinde veya serviste yürür.
Ameliyatın üçüncü günü genellikle hastalarımıza merdiven çıkarttırıyoruz. Banyolarını yaptırtıyoruz. Herhangi bir sorun yoksa hastalarımız 4. 5. Günde taburcu oluyor. Taburculuk sürecinden sonara evde gerekli takipleri yapıp olumsuz bir durum varlığında mutlaka bizi uyarmaları gerekiyor.

Koroner Bypass Ameliyatı Sonrası

Bypass Ameliyatından sonraki hedef ; hastanın bir an önce günlük yaşama geri dönmesidir. Bu amaçla tüm dünyada hızlandırılmış iyileşme “Fast Track Recovery” protokolünün öncü kurumlarından bir tanesi Acıbadem hastanesidir. Bu sayede hastalarımız yoğun bakımda bir günden az kalmakta, 3.gün merdiven çıkarttırılmakta; 4 – 5 gün içerisinde taburcu edilmektedir.

Koroner Bypass Ameliyatı Sonrası Yoğun Bakım

İlk 24 saat kanama ve ritim bozukluklarının en sık görüldüğü dönem olduğu için bypass ameliyatlarından sonra hastalar yaklaşık 24 saat yoğun bakımda takip edilmelidir.

Koroner Bypass Ameliyatı Sonrası Oluşabilecek Komplikasyonlar

Bypass Ameliyatı sonrasında kanama, yeniden ameliyat, felç, enfeksiyon ve ritim bozukluğu gibi komplikasyonların yanısıra uykusuzluk, iştahsızlık gibi sorunlar da gözlenmektedir.

Koroner Bypass Ameliyatı Sonrası Evde bakım

Bypass Ameliyatı sonrası hastalar evde özel bir bakım ihtiyacı hissetmezler. İlk 1 ay hastaların tansiyon, nabız, kilo ve ateş takiplerinin düzenli yapılması önerilir. Şeker hastalığı bulunanların günlük şeker seviyelerine bakmaları gerekmektedir. Evdeki ilk günlerinden itibaren; gittikçe artan tempoda yürüyüş yapmaları ve eskisine nazaran hareketli bir yaşam sürdürmeleri önerilmektedir.

Koroner Bypass Ameliyatı sonrası yaşam;

Hastalarımızın bilmesi gereken şey, ameliyat sonrasında eskiye göre çok daha sağlıklı olduklarıdır. Damar sertliği yaygın bir hastalık olduğu için hastalarımız kendilerini damar sertliğine karşı korumalıdır; bunun için tansiyon, şeker, kolesterol, takibinin yanı sıra sigara içilmemesi ve haftada en az 5 gün birer saat düz yolda yürüyüş yapmaları önerilir.

Koroner Bypass Ameliyatı Sonrası Cinsel Yaşam

Bypass ameliyatı sonrasında hastalar kendilerini hazır hissettiklerinde cinsel yaşantılarına başlayabilir. Ancak özellikle ilk 2 ay içerisinde önerilen kendileri için pasif pozisyonları tercih etmeleridir.
Bypass ameliyatı olan hastaların hekimlerine danışarak tablet ilaçlar kullanmasında da sakınca bulunmamaktadır.
Aritmi Cerrahisi/Atriyal Fibrilasyon
Atriyal Fibrilasyonun (AF) ameliyatla tedavisi iki grupta incelenebilir. Birinci grup hasta; AF’a yol açan, cerrahi tedavi gerektiren, başka bir hastalığı olan hastalar. Bu grup hastalara mevcut sorununa yönelik kalp ameliyatı ile birlikte (koroner by-pass cerrahisi, kalp kapak hastalıklarına yönelik cerrahi) AF’u tedavi amaçlı “Ablasyon” cerrahisi uygulanabilir. Bu tip operasyonarın sinüs ritmine döndürmede başarı oranı 2 yıl için yaklaşık %85 civarındadır.
İkinci grup hasta; başka bir kalp hastalığı olmaksızın yalnızca AF’u olan hastalardır. Bu grup hastalarda sinüs ritminin temini ve AF’un tedavisi amacıyla daha küçük cerrahi kesilerle (minimal invazif yöntemlerle) “Ablasyon” cerrahisi uygulanabilir. Kliniğimizde bu hastalara, dünyada sayılı merkezlerde gerçekleştirilen, sağ ve sol göğüs altından yaklaşık 3’er santimetrelik cerrahi kesilerle bu tip ritm ameliyatları gerçekleştirilebilmektedir.
Sonuçta Atriyal Fibrilasyon çeşitli kalp hastalıklarıyla birlikte olan bazen de tek başına seyreden hayat kalitesini bozan, hayati komplikasyonları olan bir ritim bozukluğudur. İlaçlarla ve anjiografik tedavileri olabildiği gibi tedavi başarı oranları çok yüksek değildir. Atriyal Fibrilasyon, çeşitli kalp hastalıklarıyla beraber olsun tek başına olsun, cerrahi tedavisi mümkün bir hastalıktır. Bu tip kalp operasyonları hastanemizde beş yıldır başarıyla sürdürülmektedir
Aort Cerrahisi
Kalpten çıkan en büyük damar olan aortun, uzun süreli yüksek basınca maruz kalması sonucu iç cidarından başlayarak yırtılması olayına ´aort diseksiyonu´ adı verilir. Son derece acil bir durumdur ve hayati tehlike söz konusudur. Aort damarındaki yırtılmanın yerine göre, klinik seyir farklılıklar gösterebilir. Hastanın, hemen teşhis konulup, saatler içerisinde ameliyata alınması gerekebilir ve yırtılmış olan aort kısmı, yapay damar ile değiştirilerek tamir edilir. Aortun bazı bölgelerinde doğuştan veya sonradan olan sebeplerle yerel ´balonlaşma (anevrizma)´ olabilir. Bu anevrizma çapı 5,5 – 6 cm´e ulaştığında ´patlama´ riski oldukça yüksektir. Bu nedenle damarın bu bölgesinin çıkartılıp yerine yapay damar konulması gerekir.
Eğer anevrizma göğüs kafesi içinde ise açık kalp ameliyatı veya endovasküler yöntemlerle tamir edilir. Eğer karın boşluğunda ise açık kalp ameliyatına gerek duymadan karın boşluğuna girilip, cerrahi olarak veya yine endovasküler yöntemlerle yapay damar grefti yerleştirilir.
Aortun bacakları besleyen dallarının başlangıç kısımlarında yerel daralmalar oluşabilir (yağ ve kolesterol birikimi sonucu). Bu darlıklar bacaklarda önemli derecede beslenme bozukluğu yapıyor ise bacaklara giden kan akımını artırmak amacı ile köprüleme (by-pass) ameliyatı yapılabilir.
Kapak Ameliyatları
Kapak Ameliyatları

Kalp kapakları ile ilgili ameliyatlar kapağın tamiri veya kapağın değiştirilmesi şeklinde ikiye ayrılabilir. Kalp kapağındaki rahatsızlık ilerlememiş olan ve doktora erken dönemde başvurmuş hastalarda kapağın tamir şansı daha yüksektir. Aksi takdirde kapağın yeni bir kapakla değiştirilmesi en uygun seçenektir. Bu konuda doktorunuz size ayrıntılı bir şekilde açıklamada bulunur ve yol gösterir.

Robotik mitral kapak tamiri

Kapak hastalıklarının cerrahi tedavisinde birinci seçenek tamir olmalıdır. Kapak tamiri için ekibin deneyiminin yanında hastane alt yapısı da önemlidir.
Kapakların değişmesi gerekliliği halinde kullanılan iki tür kapak vardır: Biyolojik kapak ve mekanik kapak. Biyolojik kapakların en büyük avantajı, kan sulandırıcı ilaç kullanılması gerektirmeyişleridir. Buna karşılık ortalama ömürleri 7-10 sene arasında sınırlıdır. Mekanik kapaklar ise çok uzun ömürlüdürler. Ancak metalden yapılmış olduklarından dolayı, üzerlerinde pıhtı oluşmasını engelleyebilmek için hastanın hayatı boyunca kan sulandırıcı ilaç kullanması zorunludur.
Sizin için en uygun olan kapağı seçmeden önce birçok etken göz önünde bulundurulmalıdır: Bunların başında yaşınız, kapak hastalığınızın cinsi, kan sulandırıcı ilaçları hayat boyu kullanıp kullanamayacağınız, çocuk sahibi olup olmamak gibi istekleriniz sıralanabilir.
Minimal İnvazif Cerrahi
Kalp cerrahisinde son on yıldır çok hızlı gelişmeler yaşanmaktadır. Bu gelişmelere bağlı olarak, ameliyat sonuçları giderek daha iyiye gitmekte ve daha geniş bir hasta kitlesine ulaşmak mümkün olmaktadır.
Açık kalp ameliyatı geçiren bir hasta, ortalama 8-10 gün hastanede yatmakta, daha sonra da yaklaşık bir aylık nekahat dönemi geçirmekte, dolayısıyla önemli bir işgücü kaybı ortaya çıkmaktadır. Yeni gelişmelerle bu işlemin daha kansız, daha ufak deliklerden, kalbi durdurmadan yapılabilmesi fikirleri ortaya çıkmıştır.

Minimal invazif aort kapak ameliyatı

İlk önce kalbi durdurmadan, çalışan kalpte by-pass operasyonları başarıyla gerçekleştirilmeye başlanmıştır. Daha sonra bu operasyonun çok daha küçük bir insizyondan yapılabileceği ortaya kondu ve buna “Pencere Ameliyatı” adı verildi. Sonraki yıllarda, kapak operasyonları da bu yöntemle yani ufak bir delikten yapılmaya başlanmıştır.

Minimal invazif mitral kapak ameliyatı

Bu yöntemin en belirgin avantajları hastanın daha az ağrı hissetmesi ve daha çabuk ayağa kalkabilmesidir. Normal bir açık kalp ameliyatında, ortalama on gün hastanede kalan bir hasta, bu yöntemle, 4-5 gün içerisinde taburcu olup kısa sürede işine dönebilmektedir.
Bu yöntemle mitral kapak tamiri ve değişimi, aort kapak tamiri ve değişimi, ASD, triküspid kapak tamiri ve değişimi gibi ameliyatlar yapılmaktadır.
da Vinci Robotik Kalp Cerrahisi
Ameliyat amaçlı geliştirilmiş bir robot, cerrahların yönlendirmesi sonucunda operasyonu gerçekleştiriyor. Robotik cerrahinin endoskopik cerrahiden temel farkı, cerrahın bir monitörden izleyerek robotun kollarını uzaktan kumanda ederek çalıştırmasıdır. Robotik cerrahi ilk olarak 1980’li yılların sonunda Amerikan Uzay Dairesi ( NASA ) tarafından tasarlandı ve yaralanmış olan askerlere uzaktan müdahele etmek üzere dizayn edildi. Sonra tıbbın çeşitli alanlarında kullanılmaya başlandı. Robotik kalp cerrahisi ile ilgili ilk klinik sonuçlar 1990’lı yıllarda alındı ve kullanımı 2000’li yıllardan sonra hızla arttı.

Robotik cerrahi hangi kalp hastalıklarında uygulanabilir ?

Kalp ameliyatlarının teorik olarak %80-%90 lık bölümüne aslında uygulanabilir.
Bu ameliyatların başında kordinal bypass ameliyatları gelmektedir.
Özellikle; Mitral Kapak ve Tirifüspit Kapağın bütün hastalıkları tamiri olsun değişimi olsun Robotik Cerrahi ile yapılabilmektedir.
Kalbin ritim bozukluklarına Robotik Cerrahi ile müdahale edilebilmektedir.
Kalbin içindeki özellikle kulakçıklar arasındaki deliklerin özellikle yama ile kapatılması Robotik Cerrahi ile yapılabilmektedir.
Kalbin içindeki Tümörlerin çıkarılması işlemide yine Robotik Cerrahi ile yapılabilmektedir.

Kalp ameliyatlarında kullanılan robotik cerrahi her hastaya uygulanabilir mi ?

Kalp Ameliyatlarında kullanılan robotik cerrahi her hastaya uygulanamamaktadır.

Da Vinci Robotik Cerrahi’nin uygulandığı hastalar;

Kordinal bypass ameliyatları
Kalp kapağı özellikle : Mitral ve Tirifus bir kapağın tamiri veya değişimi
Kulakçıklar arasındaki deliklerin kapatılması
Kalbin İçindeki Tümörlerin çıkarılması
Ritim bozukluklarının düzeltilmesi
Robotik Cerrahi üstte sıralanan sağlık problemlerinin düzeltilmesi amacı ile kullanılmakta ve Kalp Cerrahisi içerisinde yer bulmaktadır.

Kalp ameliyatlarında kullanılan robotik cerrahi nasıl uygulanır ?

Ameliyat sırasında cerrah, hastanın yattığı masanın biraz ilerisinde bulunan, ameliyatı kumanda edebileceği bir konsola oturuyor. Bu konsoldan, görüntü alıyor ve robotun kollarını hareket ettirebiliyor. Robotun 4 kolu var. Bunlar 540 derece dönme ve 6 yöne hareket etme özelliğine sahip. Kollardan biri, aslında bir kamera. Yüksek çözünürlükte 3 boyutlu görüntüyü, 10 kat büyüterek monitöre yansıtıyor. Görüntünün 3 boyutlu olması cerraha operasyon sırasında derinlik hissi kazandırıyor, ameliyat bölgesini çok daha net ve ayrıntılı olarak görebilmesini sağlıyor. Cerrah da, bu görüntüler eşliğinde, bir cerrah eli gibi hareket edebilen robotun diğer kollarını harekete geçirerek zor ve hassas bir ameliyatı gerçekleştiriyor. Ayrıca insan elinden çok daha ufak boyutlarda olduğu için ameliyatlarda cerrahın elinin uzanamayacağı yerlere de girebiliyor. Böylece hem hastaya hem de cerraha pek çok avantaj sağlıyor.

Robotik Cerrahi kullanımının Avantajları

Operasyonun basarı oranı artıyor: Üç boyutlu kamera sayesinde gözlenmesi en zor bölgelerin rahatlıkla görülebilmesine olanak sağlıyor. Ayrıca robotun kolları 540 derece dönme ve 6 yöne hareket etme yeteneğine sahip. Kullanılan cihazlar çok küçük oldukları için insan elinin uzanamayacağı yerlere de ulaşabiliyor. Örneğin bu yöntemle, kalp kapağı tamir etme oranı artıyor.
Hasta daha az ağrı çekiyor: Operasyon mini kesilerle gerçekleştiği için hastalar açık operasyona oranla daha az ağrı hissediyor.
Ciltte büyük ameliyat izi olmuyor: İşlemler 8 milimetrelik 3- 4 delikten yapıldığı için ciltte estetik açıdan rahatsız eden iz kalmıyor.
Hastanede yatış süresi kısalıyor: Küçük ameliyat kesisi ve daha az kan kaybı sayesinde hastalar en komplike ameliyatlarda bile 1-2 hafta içinde taburcu olabiliyor.
İşe ve sosyal yasama hızla dönülmesini sağlıyor: Ameliyat alanlarında minimal hasar oluşuyor. Bu sayede hastanın ayağa kalkma ve normal fiziksel aktivitelerine kavuşması çok daha kolay ve hızlı oluyor.
Kanama oranı azalıyor: Üç boyutlu, yüksek çözünürlüklü ve operasyon alanını büyütebilen kameralar sayesinde kanama alanları net olarak görülebiliyor. Bu sayede kan kaybı çok az oluyor, hatta hastaya kan nakli yapmaya gerek kalmayabiliyor.
Göğüs kemiği sorunu oluşmuyor: Göğüs kemiğinin kesilmesine gerek olmadığıiçin göğüs kemiğinin oynaması ya da enfeksiyon kapması gibi sorunlarla karşılaşılmıyor.

Acıbadem’de robotik kalp cerrahisi ile İlk’ler:

Oldukça teknik ve altyapı gereksinimi olan robotik cerrahi, Amerika dahil olmak üzere dünyada sayılı merkezler tarafından kullanılıyor. Ülkemizde de Acıbadem Maslak Hastanesi, robotik kalp cerrahisinde öncü merkezlerden biri oldu. Robotik cerrahi ile yapılan operasyonlarla dünyada ve ülkemizde ilk’lere imza atılıyor:

Dünyada ilk olarak kalbin sol ventrikülü (karıncık) içerisindeki anevrizma (balonlaşma),
Dünyada ilk mitral ve triküspid kapak (çift kapak) değişimi,
Türkiye’de ilk kompleks mitral kapak tamiri,
Yine ilk mitral kapak değişimleri de ”da Vinci” robotu ile Acıbadem Maslak hastanesi’nde yapıldı.
Robotik mitral kapak tamiri
Robotik cerrahi sonrası görünüm
Tek damar hastalığı bulunan koroner arter hastaları, anatomik yapıları uygunsa, rutin olarak robotik yöntemle ameliyat ediliyor. Bunun yanında anatomik yapısı uygun olan hastalara mitral kapak tamiri, mitral kapak değişimi ve trikuspit kapak müdahalesi de yapılabiliyor. Robotik kalp cerrahisinde teknik basarı oranı ise yüzde %95.
Pulmoner Kapak Hastalıkları
Pulmoner kapak sağ ventrikül çıkışında yer alır. Kanın sağ ventrikülden pulmoner artere geçişini düzenler. Pulmoner kapak darlığı genellikle doğumsaldır. Erişkinlerde başka hastalıkların komplikasyonu olarak nadiren ortaya çıkar. Hafif darlık genellikle sorun yaratmazken orta dereceli ve ciddi vakalarda cerrahi tedavi gerekir.
Boyun toplardamarlarında belirginleşme siyanoz (morarma) pulmoner darlığın başlıca belirtileridir.
Pulmoner yetmezlik çok nadir görülen bir durumdur ve genellikle bir belirti oluşturmaz. Kronik akciğer hastalığı ya da akciğere ait damarlarda basıncın artmasına neden olan hastalıklara ikincil olarak pulmoner yetmezlik oluşabilir. Pulmoner hipertansiyonun kontrol altına alınması kapak yetmezliğini düzeltebilir.
Nadiren Tedavi gerektirecek derecede ciddi pulmoner yetmezlik saptanır. Pulmoner yetmezlik olan hastalarda enfektif endokardit oluşumu daha kolaydır. Bun nedenle dikkatli olunmalı diş tedavisi gibi basit cerrahi işlemlerden önce bile antibiyotik kullanılmalıdır.
Triküspit Kapak Hastalıkları
TRIKUSPİT KAPAK HASTALIKLARI

Edinsel trikuspit hastalığı nadir görülen bir durumdur.Tricuspit kapak kanın sağ atriumdan (kulakçıktan) sağ ventriküle (karıncığa) geçişini kontrol eden üç yaprakçıklı bir kapaktır.
Trikuspit darlığı ve yetmezliğini oluşturan en sık neden romatizmal kalp hastalığıdır.

Trikuspit Darlığı

Çoğunlukla romatizmal sebeplerle oluşmakla birlikte bağ dokusu hastalıkları da nadir tricuspit darlığına yol açabilirler. Trikuspit darlığı belirtileri genellikle kırklı yaşlarda ortaya çıkar. En sık görülen belirtiler çabuk yorulma nefes darlığı ve periferal ödemdir. Hastaların yarıya yakınında atrial fibrilasyon denilen ritm bozukluğu vardır.Hastalığın çok ilerlemiş dönemlerinde karaciğerde büyüme ve asit (karında sıvı toplanması) görülebilir.

Trikuspit Yetmezliği

Tek başına trikuspit yetmezliği nadir görülen bir bozukluktur. Genellikle diğer kapak hastalıklarına eşlik eder. Romatizmal kalp hastalığı ve endokardit bu bozukluğun en sık nedenleridir. Trikusipt yetmezliği olan hastaların büyük kısmında atrial fibrilasyon vardır. Hastalık belirtileri geç ortaya çıkar. Boyun toplardamarlarında belirginleşme ve karaciğerde büyüme görülür. Nefes darlığı sık değildir.

Ameliyat Endikasyonları

Ciddi trikuspit veya pulmoner kapak yetmezliği ve sağ ventrikül yetmezliği varsa cerrahi olarak kapağın tamiri veya değiştirmesi gerekebilir. Hemodinamik olarak önemli pulmoner veya trikuspid kapak darlığı sınırlayıcı belirtilerle birlikteyse bazen kapağın değiştirilmesi veya tamiri ile tedavi edilebilir.

Cerrahi Tedavi

Trikuspit darlığını oluşturan neden kapakçıklar arasındaki yapışıklık ise bazen yalnızca bu yapışıklığı açmak sorunu çözebilir. Triküspit yetmezliğinde genişlemiş kapak halkasının bir ring (halka şeklinde greft materyali ) ile onarımı genişlemiş kapakçığın plikasyonu (üst üste dikilerek daraltma) uygulanabilir. Kapağın ileri derece dejenere olduğu durumlarda yapay bir kapak ile değiştirilmesi gerekir.
Triküspid kapağın halka ile tamiri
Mitral Kapak Hastalıkları
Mitral Kapak

Mitral Kapak kalbin sol tarafında atrium(kulakçık) ile ventrikül (karıncık) arasında kanın geçişini düzenleyen oluşumdur. Kalbin dinlenim süresi (diyastol) sırasında kanın sol atriumdan sol ventriküle geçişine olanak verecek biçimde açılırken, sistol sırasında kapanarak kanın geriye doğru kaçışına engel olur. Mitral kapak temel olarak 4 yapının birleşmesi ile oluşur.

Kapak yaprakçıklıkları (leaflet)
Kapak halkası (annulus)
Papiller kaslar (kapağın hareketini sağlayan kaslar)
Chordea tendinae (kasları yaprakçıklara bağlayan oluşumlar)
Mitral Stenoz ( Mitral Darlık)

Mitral darlık olan hastaların büyük kısmında neden kronik romatizmal hastalıktır. Romatizmal kapak lezyonu darlığa ya da yetmezliğe ya da her ikisine birden neden olabilir. Erken çocukluk döneminde saf yetmezlik daha ön planda iken, genç erişkinlerde darlık daha yaşlı erişkinlerde her ikisi birden daha sık görülür. Mitral darlıkta kanın sol atriumdan sol ventriküle geçişi önünde bir engel oluşmuştur.

Mitral Yetmezlik

Mitral darlığın aksine bir çok farklı nedenle ortaya çıkar.

Kapak halkasında genişleme Marfan sendromu, Ehler Danlos sendromu, ya da ventrikül dilatasyonuna bağlı olabilir
Romatizmal hastalığın sonucu kapakta kalınlaşma ve çekilme buna bağlı kapağın tam kapanamaması.
Romatizmal hastalığa bağlı kordalarda kısalma ya da dejeneratif hastalıklara bağlı kordalarda uzama nedeni ile kapakçıkların kapanmasında bozulma
İskemik nedenlerle akut myokard enfarktüsü sonrası papiller kaslarda kopma
Mitral Kapak Hastalıklarında Klinik Seyir ve Belirtiler

SA basıncının ve buna bağlı olarak geriye doğru pulmoner venöz basınç (akciğer toplardamar basıncı) ve pulmoner kapiller basınç (akciğer kılcaldamar basıncı) artması ile ortaya çıkan dispne (solunum güçlüğü) en belirgin semptomdur.hastanın egzersiz toleransı kısıtlanmıştır ve çabuk yorulur. Bu semptomların ortaya çıkması genellikle çok uzun süre alır. Ancak akut ortaya çıkan durumlarda hasta akciğer ödemi tablosu ile başvurabilir. Stenotik bir kapakta dinlemekle Mitral odakta açılma sesi güçlü 1.ses ve diastolik üfürüm duyulur. Posterior Anterior akciğer grafisinde genellikle genişlemiş bir sol atrium görülür. Ekokardiyografi en iyi bilgi veren preoperatif tetkiktir. Anjiografi ancak Eko’nun yeterli bilgi vermediği düşünülen hastalarda ve EKG sinde koroner arter hastalığı düşündürecek bulgular olan hastalarda gereklidir. 40 yaş üstü hastalarda EKG normal olsa da anjiografi gereklidir.

Operasyon Endikasyonları

Mitral stenozda hastalık seyri genellikle yavaştır. İlk belirtilerin görülmesi genellikle romatizmal ataktan 7-10 yıl sonradır. Asıl bulguların ortaya çıkması genellikle bir 10 yıl daha sürer. Ancak klinik seyir kişiden kişiye farklılık gösterir.
Tüm kapak hastalıklarının değerlendirilmesi ve tedavisinin belirlenmesinde efor kapasitesi önemlidir. Bu nedenle New York Kalp Birliğinin (NYHA) Fonksiyonel Sınıflaması kullanılır. Hastaların testlerle saptanan efor kapasiteleri MET denen (1 MET = 3,5 ml/kg/dk oksijen tüketimi sağlayan iş yüküdür) bir ölçüyle değerlendirilir.

NYHA Class 1: Herhangi bir yakınması olmayan ( 7 MET veya daha yüksek)
NYHA Class 2: Ağır aktivite ile şikayeti olanlar ( 5-6 MET )
NYHA Class 3: Günlük basit aktivite ile bile şikayeti olanlar ( 2-4 MET )
NYHA Class 4: Dinlenme durumunda bile şikayetleri vardır
Buna göre NYHA Class II (atrial fibrilasyon varsa)NYHA Class III veNYHA Class IV hastalar için operasyon endikasyonu vardır.
Atrial fibrilasyon (ritm bozukluğu) gelişmesi hastanın yalnızca semptomlarını şiddetlendirmekle kalmaz tromboemboli,( kalp içinde oluşan pıhtının atılarak organ damarları, kol ve bacak tıkaması) riskini arttırır.
Ekokardiografideki birtakım ölçütler de ameliyat kararı için kullanılır. (örneğin kapak alanı)

Mitral Yetmezlik

Mitral yetmezlikte klinik gidiş aşağı yukarı mitral stenoz ile aynıdır. Bununla beraber sessiz ilerleyen sol ventrikül bozukluğu, mitral yetmezliğinde semptomları uzun süre maskeler. Ameliyat endikasyonu için yine hastanın klinik durumu ve EKO bulguları birlikte değerlendirilir.

Cerrahi Tedavi

Kapalı kommisurotomi artık uygulanmayan cerrahi bir işlemdir. Ventrikül yolu ile kapağa ulaşıp yapışıklık nedeni ile daralmış kapak bujiler vasıtası ile genişletme esasına dayanır.

Onarıcı Cerrahi İşlemler

Tüm işlemler genellikle anstezi altında median sternotomi (göğüs kemiğinin açılması) kardiyopulmoner by-pass (dolaşımın kalp akciğer makinasına aktarılması) ve sol atriumun açılması ile gerçekleştirilir.

Papiller kas yırtığının onarımı
Elonge (uzamış) kordanın kısaltılması ya da kısa kordanın uzatılması işlemleri.
Genişlemiş kapak halkasının teflon flexible bir halka desteği ile onarımı
başlıca onarıcı prosedürlerdir.

Robotik mitral kapak tamiri

Ancak bazı durumlarda kapak onarım işlemleri patolojinin düzeltilmesi için yeterli değildir. Ve kapağın protez bir kapak ile değiştirilmesi gerekir. Yaygın olarak yüzeyi teflonla (PTFE) kaplı mekanik kapaklar kullanılmaktadır. Tedavinin başarısı cerrahi ekibin deneyim ve teknik donanımı yanı sıra hastanın preoperatif durumu, birlikte başka bir patoloji olup olmadığı ve protezin uygunluğuna bağlıdır.Protez bir kapak üzerinde pıhtı olmaması için bu hastaların ömür boyunca antikoagülan (pıhtılaşmayı engelleyici) ilaç kullanmaları gereklidir.
Aort Kapak Hastalıkları
Aort kapağı kalbin sol ventrikül çıkışındadır. Kanın kalpten en büyük atardamar olan aorta geçişini kontrol eder.

Aort Stenozu (Aort Darlığı)

Aort stenozu en sık olarak akut romatizmal ateşin sekeli olarak görülür. Konjenital (doğumsal) veya dejeneratif nedenler de aort stenozuna neden olabilir.
En sık rastlanılan konjenital neden, aort kapağının (tricuspit) 3 parçalı olması gerekirken bicuspit (2 parçalı) olması durumudur. Kanı vücuda pompalayan sol ventrikül kas kitlesini arttırarak (hipertrofi) önündeki engeli aşmaya çalışır. Zaman içinde kompansatuar mekanizma yetersiz kalır ve kalp yetmezliği ortaya çıkar. Hastalar genellikle uzun süre belirti vermeden yaşarlar. Kapak alanı normalde 2.5-3.5cm2 dir ve bu alan 1 cm2 nin altına düşerse belirtiler ortaya çıkar.

Biküspid (iki yaprakçıklı) aort kapak darlığı

Aort stenozunun klasik belirtileri: konjestif kalp yetmezliği (nefes darlığı, çabuk yorulma, periferik ödem) göğüs ağrısı ve senkoptur(bayılma). Bu belirtiler ortaya çıktıktan sonra hastalığı gidişi kötüleşir. Tanısı için ekokardiografi yeterli olsa da operasyon öncesi değerlendirmek için kalp kateterizasyonu yapılmalıdır.

Ameliyat endikasyonu için asemptomatik hastalarda ekokardiografide,
Kapak alanının 0.7 cm den az olması ya da
Hastanın konjestif kalp yetmezliği, anjina (göğüs ağrısı) ve senkoplarının olması yeterlidir.
Sol ventrikül ile aort arasındaki ortalama sistolik basınç farkının 50mmHg üzerinde olması da ameliyat endikasyonudur.
Aort Kapak Yetmezliği

Aort yetmezliğinin en sık sebebi akut romatizmal ateş hasarıdır. Bunun yanı sıra kapağı tutan konnektif (bağ) dokusu hastalıkları ve travmalarda kapak yetmezliği oluşturabilirler. Aort yetmezliğinde aortaya pompalanan kanın bir miktarının sol ventriküle geri dönmesi ve buna bağlı olarak ventrikül iş yükünün artmasıdır. Aynen stenozda olduğu gibi bu durum bir süre kas kitlesinin hipertrofisi ile tolere edilir. Ancak sonunda ventrikül fonksiyonları bozulur. Semptomların ortaya çıkması uzun yıllar alır. En erken belirti sol ventrikül fonksiyon bozukluğuna bağlı nefes darlığıdır. Zamanla konjestif kalp yetmezliği ve anjina ( göğüs ağrısı) ortaya çıkar.
Normal sol ventrikül fonksiyonlarına sahip asemptomatik hastalara medikal tedavi verilip izlenmelidir. Asemptomatik hastalarda Ekokardiografide sol ventrikül fonksiyonlarında bozulma varsa ( sol ventrikül end sistolik çapı 55mm fazla ise FS ve EF de düşme varsa) hasta kateterizasyon için yönlendirilmeli, kateterizasyonda ciddi aort yetmeliği ve sol ventrikül fonksiyon bozukluğu saptanırsa opere edilmelidirler.
Ciddi aort yetmezliği ve konjestif kalp yetmezliği olan hastalar mümkün olan en kısa sürede ameliyat edilmelidir.

Cerrahi Tedavi

Cerrahi tedavi, kalp kapağının öncelikle tamir edilmesidir. Tamirin mümkün olmadığı durumlarda hasta kapak uygun ölçü ve yapıda protez kapak ile değiştirilir. Bazı durumlarda kapaktaki yetmezlikle birlikte aortta (kalpten çıkan ana atardamar) da genişleme vardır. Bu durumda kapakta kireçlenme yoksa hastanın kendi kapağı kullanılarak aorta değiştirilir (David ameliyatı). Kapak deforme olmuşsa kapakla birlikte aortanın da greft olarak adlandırılan tüp şeklinde yapay bir materyal ile değiştirilmesi gerekebilir (Bentall ameliyatı).
David ameliyatı
Ritm Holteri
Holter EKG-RİTİM HOLTER

Holter monitörü (veya ayaktan EKG kayıt cihazı) adını, cihazı geliştiren Amerikalı biyofizikçi Dr Norman Jefferis Holter’den (1914-1983) alır. Cihaz taşınabilir şekilde tasarlanmıştır ve bir sigara paketi boyutlarındadır. 24-48 saat süreyle kalp ritminin takibini ve dökümünü yapan bir testtir.
Çarpıntı, bayılma, göz kararması gibi yakınmalarda ve ritm bozukluklarının araştırılmasında kullanılır. Eğer bu durumlara neden olan ritm bozukluğu EKG ile saptanabilirse tanınız konmuş olur. Ancak pratikte, ritm bozuklukları dönemsel olma özelliği taşıdığı için EKG’de saptanması zordur. Bu nedenle uzun süreli EKG kayıtları (Holter izlemi) gerekir.
Holter sistemi vücudunuza yapıştırılan elektrotlara bir ara kabloyla bağlanan küçük bir metal kutudur. Cihaz çok hafiftir. Toplam ağırlığı piller dâhil 72 gr.’dır.
Belinizde kemerle taşıyabilir veya boynunuza asabilirsiniz. Cihaz üzerinizde iken herhangi bir şikâyetiniz (çarpıntı, düzensizlik, duraksama, bayılır gibi olma, sıkıntı hissi vd herhangi bir yakınma) olursa saati ve bulunduğunuz durumu kayıt etmelisiniz. Bu durumda şikâyetiniz olduğu saati kaydetmiş olursunuz ve o anki ekg bulguları incelenir. Cihazı taşırken ayrıca küçük bir günlük tutmanızı da istenecek ve o günkü aktivitelerin saatlerini, yemek, uyku, egzersiz vb, yazmanız yeterlidir.
Cihaz üzerinizde iken banyo yapmamanız dışında hiçbir aktivite kısıtlaması söz konusu değildir. Herhangi bir ses çıkartmaz ve çok yüksek manyetik alanlar dışında günlük hayatta kullandığınız cihazlardan etkilenmez. 24 saatin sonunda cihaz çıkartılır, elde ettiği kayıt bilgisayara aktarılır ve burada analiz edilir. Kayıt süresince kalbinizin tüm elektrik aktivitesini bu yolla görmemiz mümkün

Kullanım alanları:

Ritim bozukluklarını düşündürecek çarpıntı, bayılma şikâyetlerini tesbit etmede
Ritim veya damar hastalıklarında tedavinin izlenmesinde,
Kalp atımlarının uzun süreli kayıt edilmesi ile ritim bozuklukları ve gün içinde kalp hızının en yüksek en düşük değerleri saptanabilir, böylece en uygun tedavi şekli saptanır.
Kişi günlük normal yaşamını sürdürürken cihaz planlanan zaman boyunca kalp elektrosunu kaybeder. Süre sonunda cihaz çıkarılarak alınan kayıtlar bilgisayarda analiz edilir.
Bu alet sayesinde muayene sırasında görülmeyen fakat gün içerisinde kısa süreli olup geçen çarpıntılar, göğüs ağrıları, baygınlık hissi gibi kalpten kaynaklanan tüm ritm bozuklukları tespit edilebilir.
Holter tetkikinden önce özellikle doktorunuza almakta olduğunuz ilaçları tetkik öncesinde kesmeniz gerekip gerekmediğini sormalısınız. Holter cihazı takıldıktan sonra özellikle şikayetinizi oluşturan olayları tekrarlayın, örneğin şikayetiniz kahve içince oluyorsa kahve için veya merdiven çıkınca oluyorsa merdiven çıkın gibi uygulayın. Takılı olduğu süre içinde oluşacak ritm problemlerini mutlaka yakalar. Ancak bu süre içinde oluşmayan daha seyrek ritm sorunları karşısında ritm holteri testinin yapabileceği bir şey yoktur.
Ekokardiyografi (EKO Kalp Ultrasonu)
Ekokardiyografi (EKO – Kalp Ultrasonu)

Ekokardiyografi ses ötesi dalgaları kullanarak (ultrasound, ultrason) kalbin ve kalp içinde akım halindeki kanın görüntülenmesi ve incelenmesi yöntemidir. Ekokardiyografiye kısaca eko veya kalp ultrasonu da denebilir.
Ultrason dalgaları, insan kulağının duyma sınırının ötesinde bir sestir (18.000 – 20.000 titreşim/sn). Bu ses dalgaları, tüp şeklinde elle tutulan ve hastanın göğsünde gezdirilen sesi oluşturan duyarlı bir alet yardımıyla kalbe gönderilir. Ekokardiyografi makinası bu cihazdan gelen sinyalleri görüntüye ve sese çeviren bilgisayar ve monitör sistemlerinden oluşur.
Prob denilen tüp şeklindeki alet göğüs duvarıyla temas eder halde kalp üzerinde yavaşça gezdirilir ve bu cihazın yaydığı ses ötesi dalgalar kalbe ve ilgili dokulara çarpıp geri yansır. Geri yansıyan bu dalgalar yine prob tarafından algılanır ve karmaşık bilgisayar işlemlerinden sonra ekranda kalbin görüntüsünü oluştururlar.
Bu görüntü, kalbin tüm anatomik yapısına ek olarak, kalbin kasılması, kapakçıkların açılıp kapanması gibi hareketleri de gerçek zamanda canlı olarak izleme olanağı verir. Ayrıca kalp içinde dolaşan kandan yansıyan dalgalar da kapakların fonksiyonları (kapaktaki darlık, yetmezlik vb.) hakkında ve kalbin pompalama gücü hakkında çok değerli bilgiler verir. Eko, kalp hakkında önemli bilgiler veren, hızlı ve zararı olmayan bir testtir.

Ekokardiyografi Nasıl Yapılır?

Ekokardiyografi loş ışık altında yapılır. Tetkik öncesi bel üzerinde kalan bölgedeki giysileriniz çıkarıp, yerine bir önlük giymeniz gerekecektir.
Sonra eko cihazının hemen yanında bulunan masaya sol yanınıza yatacak şekilde uzanmanız gerekir.
Doktorunuz sesüstü dalgaları dokulara gönderen ve yankılarını toplayan cihaz olan probu sol göğsünüze koyacak ve kalbiniz görüntülemeye başlayacaktır. Görüntünün ve iletkenliğin iyi olması için prob denilen cihazın koyulduğu yerlere jel sürülür.
Monitörden kendi kalp görüntülerinizi izlemeniz mümkündür. Test sırasında herhangi bir ağrı veya sızı hissetmezsiniz. Test süresi yaklaşık 15-20 dakikadır.
Ekokardiografi hangi durumlarda faydalıdır?

Günümüzde ekokardiyografi kalpteki yapısal ve işlevsel bozuklukları ortaya çıkarmaya yönelik inceleme yöntemleri arasında hastaya zarar ve ağrı vermeyen başlıca uygulamadır.
Kalbin kasılma sırasında bir defada attığı kan miktarı ve yüzdesi (İnsan kalbi kanla dolduktan sonra, kasılma ile içindeki kanın belli bir yüzdesini atar. Her kalp atışında kalbin damarlara attığı kan yüzdesine “ejeksiyon fraksiyonu” denir. Normali 55-70 civarındadır. Yani kalp bir defada kendine gelen kanın yüzde 55-70’ini fırlatabilmektedir.
Özellikle kalp boşluklarının birbirinden ve büyük damarlardan ayıran kalp kapakçıklarının yapı ve işlevlerinin değerlendirilmesinde yararlıdır. Bu yöntemle kalp kapakçıklarındaki doğumsal ve edinsel (temelde kalp romatizmasına bağlı) yapı kusurları, iltihaplanmalar (endokardit),
Kalp dış zarı hastalıkları (perikardit, perikart tümörleri),
Kalp boşluklarının çapları ve büyüklüklerinin saptanmasında
Kalp duvarlarının hareketleri, hareket bozukluğu olup olmadığının (kalp damar hastalıklarında ilgili damarın kanlandırdığı yerlerde duvar hareket bozuklukları oluşabilir) araştırılmasında
Kalp damar hastalığına bağlı kalpte kasılmada sorun olup olmadığı,
Kalp boşluklarında basınç değişiklikleri değerlendirilebilir.
Kalp içi boşluklarda pıhtı (trombüs) araştırılması,
Ayrıca kalp romatizması, kapak hastalıkları, kalp yetersizliği, kalp krizi, doğumsal kalp hastalıkları gibi birçok konuda eko ile değerli bilgiler alınır.
Transözofageal ekokardiyografi (Detaylı Kalp Ultrasonu – TEE – TÖE):

Yaygın olarak kullanılan normal ekokardiyografi yönteminin yetersiz kaldığı bazı durumlarda yemek borusu yolu ile ekokardiyografi yapılması gerekebilir. Mideye yapılan endoskopi işlemindekine benzer şekilde boğaz uyuşturularak yaklaşık olarak dolmakalem kalınlığında bir prob (görüntüleme cihazı) yutturulur.
Mide girişi hizasına kadar istenen seviyeye inilebilir ve kalbe daha yakından bakılarak normal ekokardiyografi işlemine göre daha net ve ayrıntılı görüntüler alınmış olur.
Tetkik 4-12 saatlik açlık sonrası yapılır. TEE yarı girişimsel bir incelemedir. İşlemden hemen önce, gerekli durumlarda damardan ilaç uygulanmasını sağlamak amacıyla damar yolu açılır. Bulantı refleksini bastırıp hastanın işleme uyumunu sağlamak amacıyla ağız ve yumuşak damak bölgesi lokal olarak anestezik bir sprey yardımıyla uyuşturulur. Hasta yüzeyel ekokardiyografiye benzer şekilde sol yana yatırılır.
İşlem ve hasta rahatlığı için damardan sakinleştirici ilaç yapılır. Tetkik sırasında hasta uyumunun sağlanamadığı durumlarda işlem mutlaka gerekiyorsa, anestezi doktorunun kontrolünde ilave sakinleştirici ilaçlar yardımıyla yapılır. İşlemi yapacak olan kardiyolog işlem öncesinde hastayı bilgilendirir. TEE probu yavaşça yemek borusundan ilerletilir. Gerekli görülen kalp görüntüleri doktor tarafından videoya kaydedilir ve resimleri çekilir. İnceleme süresi ortalama 15-20 dakikadır. Ancak hazırlık zamanı ile bu süre 30-60 dakikayı bulmaktadır. İşlem sonunda hasta uyandırılarak kısa süreli gözlem altında tutulur.
Tetkikten sonra boğazdaki uyuşukluk geçene kadar yaklaşık 2 saat kadar bir şey yenilip içilmemelidir. Tetkik sırasında sakinleştirmek için kullanılan ilaçlar bir süre uyku hali yapabileceği için bu durum tamamen düzelinceye kadar araç ve makine kullanılmamalıdır. Tetkik sonrasında, 1 ya da 2 gün süreyle boğazda acıma ve his kaybı olabilir. Bu geçici bir durumdur ve tedavi gerektirmez.
TEE Neden yapılır?

Boğaz yoluyla yapılan detaylı kalp ultrasonu kısaca TEE olarak da ifade edilir. Seyrek olarak kalp ve buna bağlı ana damarların daha ayrıntılı ve net görüntülenmesine ihtiyaç duyulan durumlarda yapılır.
TTE ile saptanan kalp içinde pıhtı, kitle veya endokardit adı verilen kapakların enfeksiyona bağlı hastalıkların daha detaylı incelenmesi için,
Yapay kapakların fonksiyonlarının detaylı incelenmesi için,
Ana atardamar-aort genişlemeleri ve yırtılmalarından şüphe edildiğinde,
Kalp odacıkları arasındaki zarların üzerindeki deliklerinin incelenmesinde,
Kalp kapak yetersizliklerinin ciddiyetinin belirlenmesi
Kalp kapak tamiri veya kalp deliklerinin kapatılması ameliyatları sırasında ve sonrasında işlem başarısının değerlendirilmesi.
Akciğer hastalığı, şişmanlık veya göğüs yapısı gibi nedenlerle yeterli kalitede yüzeyel ekokardiyografik görüntü alınamadığı durumlarda TÖE yöntemine başvurulur.
Elektrokardiyografi (EKG)
Kalbin Çalışması

Kalbin çalışmasını sağlayan elektrik sistemi mevcuttur. Kalbin ritmi öncelikle Sinüs düğümünden çıkan elektrik uyarıları ile oluşur. Bu nedenle kalp kası (myokard) kendi başına kasılma özelliğine sahiptir. Kalbin sinüs düğümü adı verilen noktasından çıkan düzenli uyarılar özel bir iletim yoluyla kalp kası hücrelerine ulaşır.
Normalde dakikada 60-100 defa çıkan bu uyarılar kalp odacıklarını çevreleyen kalp kasının bütününü kasarak içindeki kanı büyük ve küçük dolaşıma gönderir. Buna kalp kasılması (sistolü) denir.
Kalp kası hücreleri çok kısa süren bu kasılma döneminden sonra hemen eski duruma geçerek kulakçıklardan karıncıklara kanı boşaltırlar. Bu olay nabız sayısı kadar tekrarlanır.
Kalbin elektrik faaliyeti ile meydana gelen akım değişiklikleri, kalp çevresindeki dokuların ve bilhassa kanın yardımı ile bütün vücuda aynı anda yayılır. Vücudun çeşitli yerlerine konan iletici uçlar (elektrotlar) vasıtasıyla ortaya çıkan elektrik değişiklikleri yükseltilerek kaydedilir.
Kısaca;

Kalbin ritmi öncelikle sinüs düğümünden çıkan elektrik uyarıları ile oluşur. Normalde dakikada 60–100 defa çıkan bu uyarılarla önce kulakçıklar kasılır ve içindeki kanı karıncıklara boşaltırlar, takiben (küçük bir gecikmeyi takiben) karıncıklar kasılır ve kulakçıklardan kendilerine gelen kanı aorta ve akciğer atardamarına (pulmoner arter) atarlar. Kalpte oluşan bu elektrik akımlarının kağıda yazdırılma işlemine elektrokardiyografi (EKG) denir.

Elektrokardiyografi (EKG)

Kalbin elektriksel aktivitesinin özel kâğıtlara yazdırılma işlemine elektrokardiyografi (EKG) denilmektedir. Kalbin elektriksel aktivitesi deriye yerleştirilen küçük metal diskler (elektrotlar) vasıtasıyla ölçülmektedir.
Elektrotlar hastanın göğsüne, kollarına ve bacaklarına yerleştirilmektedir. Elektrotlar, elektriksel aktiviteyi kağıt üzerindeki şekle dönüştüren cihaza bağlanmaktadır. Kağıt üzerindeki bulgular da hekimler tarafından değerlendirilmektedir.
EKG İçinde Görülen Şekiller Ne demektir?

Normal bir EKG’de P, QRS ve T diye adlandırılan 3 dalga ve bunlar arasında düz çizgiler vardır. Bu dalga ve çizgilerdeki değişiklikler normalden sapmaları gösterir.
P dalgası kulakçıkların uyarılması ile kasılmasınıgösterir.
QRS dalgası karıncıklara geçen uyarı ile kasılmayı gösterir.
T dalgası ise karıncıkların sakin – gevşeme hale gelmesini gösterir.
Dalgalar arasındaki mesafeler dalgaların süresi yükseklikleri (voltajları), şekilleri, düzenli olarak birbirlerini takip etmelerindeki değişiklikler kalpte olabilecek yapı değişikliğini veya hastalığı gösterebilir.
Elektrokardiyografi (EKG) kalp genişlemesi, kalp büyümesi, kalbe giden kan miktarındaki azalma, yeni veya eski kalp hasarları, kalp ritim problemleri ve değişik kalp ve kalbi saran zar hastalıkları hakkında önemli bilgiler verebilmektedir.
Elektrokardiyografi(EKG), kalbin kulakçık ve karıncıklarının kasılma ve gevşeme evrelerini, kalbin uyarılması ve uyaranın iletilmesi sırasında ortaya çıkan elektriki aktiviteyi mili metrik kağıt üzerine yazdırma temeline dayanan bir muayene yöntemidir. Kalbin elektriksel haritasının resmidir. Ayrıca EKG ile kalbin şekli hakkında bilgi edinilebilir.
EKG incelendiğinde kalp kasının gevşeme ve kasılma dönemleri dalga formları olarak kağıda yazdırılır. Dalgalar arasındaki mesafeler dalgaların süresi yükseklikleri (voltajları), şekilleri, düzenli olarak birbirlerini takip etmelerindeki değişiklikler kalpte olabilecek yapı değişikliğini veya hastalığı gösterebilir.
EKG bugün hekimlere yardımcı olan modern bir tetkik metodudur. Bununla beraber EKG kalpteki rahatsızlıkları tam bir doğrulukla göstermeyebilir. Çünkü EKG kayıtlarının normal sınırları çok geniştir. Ayrıca bir kalp hastasının EKG’si normal görünebileceği gibi EKG’si bozuk gibi görünen kişinin kalbi sağlam olabilir.
EKG Nasıl Çekilir?

EKG çekilmesi için hastanın özel olarak hazırlanmasına gerek yoktur. Ağrılı veya hasta açısından sıkıntılı bir işlem değildir. Her hangi bir yerde hasta yatar durumdayken çekilebilir.
EKG cihazına bağlı olan bir kablo aracılığı ile 2 kola, 2 bacağa ve 6 tane de göğüs bölgesine elektrod denilen metal plakalar tutturulur. Böylece bu elektrodlar aracığı ile kalpte oluşan elektrik akımları kağıda yazdırılır.
Toplam işlem süresi 1-2 dakikadır. Özellikle ritim probleminin olduğu durumlarda dakikalarca ritim kayıtları alınabilir.
EKG Ne için Kullanılır?

Elektrokardiyografi kalbin işlevinin değerlendirilmesinde kullanılan en önemli yöntemlerden biridir. Doğrudan doğruya kalp kasının kasılma şeklini gösterir.

EKG ile kalbin ritim ve iletim bozuklukları (kalbin hızlı çalışması (taşikardi) veya yavaş çalışması (bradikardi) ile seyreden hastalıkları, atrial fibrilasyon, SVT) belirlenebilir.
Kalp damar hastalığı tanısında: Kalp damarlarında daralma veya kalbin beslenmesinde problemleri görülebilir. Yeni kalp krizinin tanısında veya daha önceden kalp krizi geçirip geçirmediğinin araştırılmasında kullanılır.
Kalp duvarlarında kalınlaşma ve kalp boşluklarında genişleme bulguları saptanabilir.
Kardiyomiyopatiler (kalp kasının çeşitli nedenlere bağlı hastalıkları),
Perikarditler (kalp zarının çeşitli nedenlere bağlı iltihapları),
Miyokarditler (kalp kasının çeşitli nedenlere bağlı iltihapları),
Bazı doğumsal kalp hastalıkları değerlendirilebilir.
Elektronik kalp pilinin işlevleri değerlendirilebilir.
Bazı kalp ilaçlarının etkileri (Digoksin, aritmi ilaçları) kontrol edilebilir.
Vücutta sıvı ve elektrolit dengesinin bozukluklarında (özellikle serum potasyum eksikliği veya fazlalığı ) yararlıdır.
!! Bu arada hemen belirtmek gerekir ki EKG, tek başına tanıda yararlı değildir. Özellikle kalp damar hastalıklarında mutlaka hastanın şikayeti, fizik muayene bulguları ve gerekirse diğer laboratuar yöntemleri ile birlikte değerlendirmek gerekir !!
EKG işleminin basit olması, hasta açısından zahmetsiz olması, her yerde uygulanabilir ve ucuz olması sebebiyle kalp hastalılarının tanısında başlangıç testi olarak yaygın olarak kullanılmaktadır

Doktor Programı

PAZARTESİ SALI ÇARŞAMBA PERŞEMBE CUMA CUMARTESİ PAZAR
09:00 - 11:00 Hasta Kontrol Muayene Ameliyat Hasta Kontrol Ameliyat Hasta Kontrol -
11:00 - 12:30 Hasta Kontrol Muayene Ameliyat Hasta Kontrol Ameliyat Hasta Kontrol -
Öğle Arası - - - - - - -
13:30 - 15:30 Muayene Muayene Ameliyat Muayene Ameliyat -
15:30 - 17:00 Muayene Muayene Ameliyat Muayene Ameliyat -

Doktor tarafından aksi belirtilmedikçe özel durumlar dışında yukarıdaki takvim programı geçerlidir.

Dilediğiniz Gibi Doldurabileceğiniz Alanlar

image

Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit. Sed vel turpis enim. Vivamus non magna ac tortor laoreet placerat eget a arcu. Donec vel ex sed massa congue efficitur. Phasellus accumsan orci interdum mi ultricies condimentum. Proin consequat malesuada nisl. Vivamus id justo et nisl vestibulum iaculis eu eget justo. Cras interdum lectus elit, in rutrum erat finibus et. Donec eu consequat orci. Duis porta vel justo at auctor. Nunc tempor felis sed sodales sollicitudin. Phasellus ultrices leo ipsum. Vivamus mattis sapien vitae eros vehicula pulvinar. Donec quis erat non sem imperdiet fermentum vel at enim. In auctor varius tincidunt.

Aliquam laoreet arcu in porta condimentum. Curabitur suscipit feugiat nunc, ut varius dolor lacinia vel. Nunc aliquet dui quis placerat dictum. Maecenas sodales lectus enim, eget pharetra dolor suscipit non. Proin convallis eleifend ligula, et pulvinar magna imperdiet non. Praesent placerat nibh mauris, ornare posuere turpis aliquam ac. Nullam vel ipsum nec ex sollicitudin faucibus. Vivamus eu porttitor massa. Vestibulum egestas urna ipsum, a commodo felis euismod vitae. Suspendisse malesuada dui ipsum, nec ultricies arcu luctus sit amet.

Belkide Maddeleri Sıralayacağınız Bir Alan

  • Vivamus non gravida risus, a volutpat purus. Mauris mattis eleifend aliquet.
  • Nunc blandit mattis hendrerit. Maecenas feugiat auctor est, vel placerat leo sollicitudin in.
  • Ut porttitor eu tellus vel tempor. Nullam vitae mi sit amet purus ultricies lacinia cursus vel odio.
  • Nulla facilisi. Ut hendrerit purus a lacinia ullamcorper.
  • Vivamus vehicula, mauris nec suscipit semper, libero arcu imperdiet magna, quis elementum diam risus volutpat risus.

Videolar

İletişim

Bizimle iletişime geçmek için aşağıdaki formu doldurabilirsiniz.

Adress

Cumhuriyet Mah. Çiçek Sok. Gül Apt. No:12 D:1
Florya/İSTANBUL

Telefon

0212 000 00 00